“Bana
Yaklaşma! Yoğun Bakım Günlüğü” Covid 19 pandemisini ağırlıklı olarak yoğun
bakım servisinin içinden gösteren bir anlatı. Kitap, bir tıp hekimi, yoğun
bakım uzmanı ve yazar olan Meral Saklıyan’ın seçtiği enstantenelerden oluşuyor.
Her bir enstantene, bize bildiğimiz hayatın askıya alındığı günleri, o günlerde
yaşadığımız belirsizliği, çaresizliği, şaşkınlığı hatırlatacak güçte. Samimi ve
sahici çünkü aktarım ilk elden, aracısız.
Meral
Saklıyan, önsözde kitabın yazılma hikâyesini şöyle anlatıyor:
“Pandeminin
patlak verdiği ve belirsizlikler içinde yayıldığı sırada, elime kalemi alıp
olayların peşinden gitmeye başladım. Sürecin nereye varacağını kestirmek zordu.
Bir yandan işimi yaparken diğer yandan gözlemci olmaya, yazma alışkanlığının
verdiği sorumlulukla notlar almaya; kısacası bu sarsıntılı dönemle ilgili bir
hafıza kaydı oluşturmaya çalışıyordum.
Bu bir bakıma karışıklığın içinde tarihi olmayan şeylerin tarihçisi
olmaya karar verme isteğiydi.”
Salgın
sürecini, meslektaşlarıyla ve diğer sağlık çalışanlarıyla beraber çalışarak
geçiren Dr. Saklıyan, ilk günden itibaren hastaların verdiği mücadeleyi, hayata
tutunma çabalarını, yüzyılda bir görülen salgını, en önden ve içeriden gözlemlemenin
yanı sıra Covid 19’a yakalanmış, virüsün etkilerini bedeninde ağır biçimde
hissetmiş bir hekim. Ölümün kol gezdiği hastane koridorlarından hasta yatağına
düşmeye uzanan yolu anlatırken kabaca da olsa kronolojik bir sıra gözetmiş Dr.
Saklıyan. Bir kez kitabın yazılma amacını, niyetini açıkladıktan sonra
tanıklıklarla başlamış.
İlk
tanıklık Covid 19 ile savaşan ilk ve en genç hastasına dair. İkinci tanıklık
ise, doktora yazılan bir teşekkür mektubu. Bu mektup, yoğun bakım servisinde
yatak bulmanın güç olduğu günleri hatırlatmakla kalmıyor. Hekimlerin sırtlanmak
zorunda kaldığı müşkül durumu, “son yatak” meselesinin ağırlığını lafı
kıvırmadan gösteriyor. Hayatta kalma şansı verilen hastanın hissettikleri,
hayata tutunma çabası, hekimine karşı hissettiği minnet ve ona seçimini doğru
hastadan yana yaptığını gösterebilme gayesi hayli etkileyici ve düşündürtücü.
Bu mektubu alan, okuyan, hatıraların içinden geçerek dışarıdan kader ânı gibi
görünen durum karşısında sağlık çalışanları cephesinde neler yaşandığını ise
“Sevgili hastam,” diye başlayan mektup anlatıyor. Meslek hayatlarının en zorlu
süreçlerinin içinden geçen sağlık çalışanlarının kaygıları, endişeleri,
sıkışıklıkları, deneyimleri ile ilerleyen anlatı, ilk hasta kayıplarıyla,
ardından salgının sağlık çalışanların yayılması ve onların hastalık hikâyeleri
ile ilerliyor. Meral Saklıyan, kendi hastalık hikâyesinin yanı sıra
meslektaşlarının hikâyelerine de yer vererek sunulan deneyim sayısını
arttırıyor. Sağlık çalışanlarının hastalık deneyimlerinin ardından yaşanan
salgına dair düşüncelerini aktararak bir nevi sonsözünü söylüyor.
Çok
değil, yalnızca üç yıl önce hepimiz pandeminin tanığıydık. Ama pek azımız hastanelerin
bodrum katlarında konuşlanan yoğun bakım ünitelerinin içinde, tükenircesine
çalışıyordu. Pek azımız vücudundan hortumlar sarktığı, makinelere bağlı olduğu
halde virüse karşı mücadele etmekte, bu anafordan sağ salim çıkmaya gayret
etmekteydi. Pandeminin başladığı gibi bitmesini arzuladığımız, eskiye dönmeyi
hayal ettiğimiz, o günlerin ne zaman geleceğini bilemediğimiz, belirsizliğin,
çaresizliğin, şaşkınlığın zirve yaptığı günlerde yazar ve hekim refleksiyle
tutulan notlar, tam da yazarının amaçlandığı gibi bir tür hafıza kaydı
oluşturuyor.
Bana
Yaklaşma! Yoğun Bakım Günlüğü
Meral
Saklıyan
Everest
Anlatı
* Bu yazı TDB Dergi 206. sayıda yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder