Kurmacabiyografiler sessiz sedasız 1 yaşına girdi.
İyi bir blog okuyucusu ve takipçisi olmadığım gibi günün birinde bir blog yazma düşüncem de yoktu. Geçen yıla kadar bloglardan uzak durmamın sebebi (iyi örneklerine rastladığım halde) kötü bir Türkçe ve bol fotoğraflarla bezeli "gezdim, gördüm, yedim, içtim" temalı bloglardı. Şu an düzenli olarak iki blog yazıyorum ve sürdüreceğe benziyorum. Nasıl blogger olduğumun hikâyesine geçmeden önce belki yazmaya nasıl başladım, neden yazıyorum, onlardan bahsetmeliyim.
İstanbul'da yaşadığım dönemde iki kur Mario Levi'nin Yaratıcı Yazarlık Atölyesi'ne devam ettim. Bu atölyeyle ilgili deneyimimi okumak için şu yazıyı okuyabilirsiniz:
http://kurmacabiyografiler.blogspot.com.tr/2014/06/yaratici-yazarlik-atolyeleri.html
http://kurmacabiyografiler.blogspot.com.tr/2014/06/yaratici-yazarlik-atolyeleri.html
Sonra Hakkari'ye gittim. Orada 8 hafta olarak planladığım ancak 5 hafta sürdürebildiğim bir edebiyat atölyesinin yöneticiliğini yaptım. Ati Gençlik Derneği bünyesinde yürütmeye çalıştığım atölyede okuduk, hikâye çözümlemesi yaptık, yazdık. En önemlisi ben giriştiğim bu kendimce büyük işin altından kalkabilmek için yazı yaratımı ile ilgili pek çok kitap okudum, hazırlık yaptım. Saatler daha hızlı aktı, orada olduğumu unuttum, haftada üç saat edebiyat konuştuk. Sevgili Muhammed Ümit Çiftçi, eşim Çağlar ile birlikte atölye olarak kullandığımız odayı temizledik, süpürdük. Hakkari'nin kışını bilenler nasıl bir çamur, kar karışımından bahsettiğimi hayal edebilir. Fotokopiyle hikâyeleri çoğalttık, elektrikli ısıtıcıyla önceden odayı ısıttık, çay demledik ve bekledik. İlk hafta beklediğimden keyifli geçti, sevindim. Orada bulunduğum süre içinde en keyifli saatlerimi o atölyede geçirdim ve ben bunu öncelikle kendim için yaptım. Sonra anlamsız bir tartışmanın ortasında buldum kendimi, kırıldım. Bu deneyimden çok önemli bir şey öğrendim. Katılımın azlığı ya da düzenli olmaması insanı küstürmemeli, yolundan alıkoymamalı. Takipçim olmamasına rağmen aylık 8 yazı hedefinden her ne olursa olsun vazgeçmememi bu sağlamıştır belki de, bilemiyorum.
Çanakkale'ye döndükten sonra Diş Hekimleri Odası'nın çıkardığı Dergida'ya gezi yazısı yazmaya başladım. Sadece iki yazı yollayabildim. Ardından oda seçimleri oldu. Yönetim değişti ve yeni yönetim basılı dergiye devam etmeme kararı aldı. Bu arada anne oldum. Okuma işi sekteye uğradı. Deniz iki yaşına geldi. Geceleri kesintisiz kendi odasında uyumaya başladı. Ve ben peşi sıra birbirinden güzel kitaplar okumaya başladım. 2013'ün yazında kısa süre yürüyen bir kitap okuma kulübü kurduk. Güzel başladı, güzel kitaplar okuduk, tartıştık, hatta okuduğumuz kitaplar hakkında yazacağımız bir blog dahi açtık: www.tavanarasi.org Oraya okuduğumuz kitaplar, o kitaplardan uyarlanan filmler, kitaplarda geçen ünlü ressamlara ait yapıtlar vs hakkında yazmaya başlayınca yazmanın bana ne kadar iyi geldiğini, özlediğimi fark ettim. O motivasyonla Ayvalık'a gittim. Ayvalık Belediyesi'nin düzenlediği Ayvalık Kültür Günleri kapsamında Mario Levi'nin iki günlük seminerine gittim. Ve orada Mim Sanat'ta başladığım emektar defterimin son sayfası da doldu. Belki ilerleyen günlerde o defterden okumak yazmak konulu bir derleme yapabilirim. Döndüğümde yeni bir defter aldım kendime. Ve düzenli olarak yazmaya başladım. Yazmak iyiydi, hoştu ama yazdıklarımı kim okuyacaktı, nereye gönderecektim? Yekta Kopan'ın rehberliğinde gittiğim bir turda cevabını buldum. Yekta bey, bloglardaki özgür ortamdan, herkesin bir bloğu olması gerektiğinden bahsedince ben de bir blog açtım. Böylece hikâyelerimi paylaşabilecektim. Sonra hikâyelerimi var olmayan okurlarımdan saklamaya başladım. Hatta ilk blog yazımı (Yüzme Dersi isimli bir öyküydü) bile silip yerine bir yenisini yazdım. Okuduğum kitaplar, gittiğim söyleşiler ve izlediğim filmlerden bahsetmeye başladım. Gün geldi, Birgün Kitap, altzine, Yitik Ülke, Galapera Fanzin ve Okuryatar'da yayımlanan yazılarımı ekledim. Yayımlananlar etiketi altında dijital ve basılı çeşitli mecralarda yayımlanmış yazılarıma toplu halde ulaşabilirsiniz. Nasıl yazar/şair oldum bölümünü ekledim, çeşitli söyleşiler yaptım. Ve ben bir blogger olmayı çok sevdim. Nice yaşlara kurmacabiyografiler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder