21 Kasım 2014 Cuma

MARİO LEVİ'DEN YAZAR ADAYLARINA TAVSİYELER


İlham diye bir şey yoktur, boşuna beklemeyin. İlham ve yetenek yalandır. Yazı çalışılır. Eğer yazı masasına oturduğunuzda yazamıyorsanız bilin ki malzemeniz yoktur. Yazmayı bırakın ve okuyun. 
Yazmayı planladığınız veya üzerinde çalıştığınız hikâyenizi yakın çevrenize anlatmayın, ayrıntılara girmeyin. Yazma enerjinizi çevrenize değil, yazıya boşaltın. Yazı her zaman sözlü anlatımdan daha iyidir. 
İki defteriniz olsun. İlki Kim Kimdircilik Oyunu için. Otobüste, vapurda, kafede gördüğünüz biriyle ilgili karakter ön çalışması yapın. Haftada bir karakter yazsanız yılda 52 karakter eder, bakarsınız biri bir hikâyeye dönmüş. İkinci defterinizin adı ise Havada Uçuşan Sözler. Bu deftere etkilendiğiniz film repliklerini, şarkı sözlerini, içinizde kıpırtı uyandıran o cümleyi yazın. O cümle o anda size ne çağrıştırıyorsa serbest çağrışımla, hızınızı kesmeden, edebi kaygı taşımadan yazabileceğiniz kadar yazın. 
Andre Malraux, "Ne yazarsanız yazın otobiyografiktir." der ancak edebiyat sadece iç dökmek değildir. Bir metni oluştururken, yaşanmış olanı yeniden kurgularken bazı sorulara cevap vermeliyiz: "Ben bu metni neden yazıyorum? Amacım ne? Ben kendi dilimin estetiğini nasıl oluşturabilirim?" Dil, üslup, kurgu çoğu kez yazarak gelişir. Yazarak kendi sesimizi buluruz. 
Edebiyatın bir amacı da hatırlamak, hatırlatmak ve sahip çıkmaktır. Şehrazat olun! Unutmayın Şehrazat hayatta kalmak için anlatmıştı. 
Hikâye ve romanda dil, üslup, kurgu, insanları sarsacak cümleler bulmak önemlidir ancak en önemlisi anlatılan hikâyedir, onun içeriği, inandırıcılığı. Okuru inandırın. 
Duygularla edinilmiş bilgi, duygusal birikim yazıda önemlidir. Yaşadıklarınızı yazmaktan korkmayın. Gerçeklik yeniden kurgulanabilir, dönem, şehir, meslek değiştirilebilir. Sizi izleyen gözlerden kurtulun ve yazın. 
Hedef önemlidir. Bölük pörçük yazmayın. Belli bir çerçeve dahilinde yazınızı ilerletin. 
Yazarken plan yapmayın. Yola çıkarken aklınızda, zihninizde yazacağınız bir hikâye olsun. Kafanızda tasarlayın. Kahramanınızı iyi tanıyın. Ancak plan yapmayın. Plan yapmazsanız önünüze sürprizler çıkar. Yazmak da hayat gibidir. Bir anda bir şey olur ve yazının seyri değişir. Yazarken sürpriz olarak gördüklerimiz aslında içimizdedir. Beyin müthiş bir hard disktir. Her şeyi kaydeder ve hiçbir şey kaybolmaz. 
İyi bir roman kahramanı bizi şaşırtmalı. Büyük sürprizler şart değil ancak ummadığımız şeyler yapmalı. 
Romanda zaman-mekân ilişkisi önemlidir. Özellikle mekân, hikâyenin kendisini belirler. Ayrıntılardan, çağrışımlardan kaçınmamak gerekir. 
İşlevsel değilse betimlemeyle vakit kaybetmeyin. Kadın kahramanınızın bakımlı ellerinin, uzun, ojeli tırnaklarının hikâyede bir yeri var mı? Yoksa hiç duraksamadan atın. 
Didaktik tehlikeye dikkat edin. Mesaj kaygısına son verin. Okur, ders almaktan hoşlanmaz. Bilgi vermek istiyorsanız, bu bilgiyi edebi metne yedirin. 
Anlatıcınız kim, bilin. Siz misiniz, gözlemlediğiniz biri mi? Somut kimlik yüklenildiğinde hayal gücü sınırsızdır, sizi alır götürür. 
"Oldukça, kendi, çok, olmak" gibi kelimelere dikkat edin. "İnanamıyorum sana, üzgünüm canım," gibi dublaj Türkçesinden kaçının. Yazdığınız metni mutlaka yüksek sesle okuyun. Kulağı tırmalayan kelime tekrarlarından kurtulun.
Yazdıktan sonra yazıyı mutlaka bekletin. Tekrar gözden geçirin. Eğer bir cümleyi neden yazdım diye düşünüyorsanız, o cümleyi atın.

Bu öneriler, Mario Levi'nin Yaratıcı Yazarlık Atölyesi'ne devam ettiğim günlerde tuttuğum defterden derlenmiştir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder