11 Aralık 2014 Perşembe

İLK HEYECAN


Deniz ile "Bil Bakalım Ne?" oynuyoruz bir süredir. Oyunu biraz değiştirip basitleştirdik. Bir kart seçiyoruz. Karttaki nesneyi tarif ederek rakibimizin doğru tahminde bulunmasını bekliyoruz. Deniz'in kelimelerini, tarifini dinlemek büyük zevk.
Belki bir arkadaşına söylese, karşısındaki anlamayacak ama "Evde pişirilir, üzerine reçel, bal sürülür," dediğinde ekmeği tarif ettiğini, "Kargoyla gelir, bazılarının kapağında kâğıt olur," dediğinde kitabı anlattığını çok iyi anlıyorum. Ortak kelimelerimiz, anılarımız beni gülümsetiyor.
Bizim evde kitaplar üçe ayrılır: Kargoyla gelenler, hediye gelenler ve kütüphaneden ödünç alınanlar yani sırtında kâğıt olanlar.
Deniz, bir hastalık döneminden, kreşte yalnız kalma korkusuyla çıktı. Beni tüm gün yanında, sınıfta tutunca babası devreye girdi. İki üç gün sabah onunla evde kaldı. Okula bıraktı. Akşam benim onu alacağımı söyleyerek kararlı bir şekilde ayrıldı. O günlerden birinde kısa süreliğine dışarı çıkıp geri geldiklerinde kargo şirketinden kurye gelmiş ve bizi evde bulamadığına dair kâğıt yapıştırmış kapıya. Deniz her gelen paketi sahiplendiği için bu kâğıda da el koymuş. Babası telefonla haber verince iş çıkışı önce kargo şirketine gittim. Aceleyle paketi yırttım. Kendi öykümün olduğu sayfayı buldum ve sanki ilk kez okuyormuşum gibi heyecanla okumaya başladım.
Yüzümde kocaman bir gülümseme Deniz'i aldım. Eve girdik. Yatak odasına girdiğimizde duvara yapıştırdığı kâğıdı gördü.
"Anne biz evde yokken kargocu gelmiş."
"Biliyorum. Gidip aldım."
"Kipak mı geldi?"
"Evet,"
"Bana mı?"
"Hayır. Biliyor musun, o kitabın bir bölümünü ben yazdım."
Kendisine kitap gelmemesine bozuldu. Dudakları büzüldü. Omuzları aşağı sarktı. Ve itiraz etti.
"Hayır, bir bölümünü değil hepsini sen yaz anne."
Kızım hedefimi belirledi. Kim bilir, belki bir gün...
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder