Bütün çocuk masallarında kahramanın bir yolculuğa çıkması, yolun sonunda değişmesi, dönüşmesi, gerçeğe, iyiliğe ulaşması boşuna olmasa gerek.
Masallar bizi bekliyor. Bilmek isteyen yola çıkar.
Özlemle beklediğimiz masal söyleşileri kente geri döndü.
24 Aralık 2014 tarihli ilk söyleşinin konuğu patronsuz dergi Magma'nın genel yayın yönetmeni Özcan Yüksek'ti. Geçen seneki ilk masal söyleşinde "1001 Gece Masalları ve Kent Ütopyası" konulu bir sunum yapan Yüksek, bu söyleşide ise bize sembollerin ardına saklanan gerçekleri anlattı.
Toplumları hiyerarşiyle ya da cehennemle korkutabilirsiniz ancak insanları hiçbir yaptırıma, çıkara bağlı olmadan da bir araya getirme yöntemleri vardır. Biz bugün masallar sayesinde bir aradayız. Çünkü masallar gerçeği anlatır. Masalın örtük dili bize gerçeği apaçık sunmaz. Masalın ardına gizlenen gerçekleri anlayabilmek için bazı anahtarlara sahip olmak gerekir. Bu anahtarları uzun okumalar, iç yolculuklarımız sayesinde buluruz. O anahtarlara sahip olduğumuz zaman masal bize gerçeği anlatmaya başlar.
Masallarda kırk odalı, bin odalı saraylar vardır. Evin sahibi misafirini yalnız bırakır gider. Giderken bütün anahtarları verir. "Her odaya gir, gez dolaş, keyfini çıkar ama şu son kapıya girme, yoksa bütün felaketler seni bulur," der. Misafir gezer dolaşır sonunda merakına yenik düşer ve açmaması gereken kapıyı açar. O kapı kilitlidir, açılmaması gerekir çünkü hepimizin korkuları vardır. O kilitli kapı korktuğumuz, kaçtığımız şeyleri temsil eder. Masallar insanların arzularını çok da sınırlamaz. Diğer 39/999 kapı açıktır size. O kapalı kalması gereken kapı ölçülü olmayı simgeler aynı zamanda. Her şeyin bir ölçüsü vardır. O ölçünün ötesi o mahalle, ülke, gezegen için kıyamettir. Bugün tüm gezegen, o açılmaması gereken son kapı açıldığı için can çekişiyor. Masallara bu gözle bakın. Dünyayı masallar kurtaracak dediğimiz zaman kastettiğimiz bu. Yoksa burada toplanıp birbirimize masal anlatmak değil.
Masallarda devler vardır, halılar uçar, lambadan cin çıkar, dağlar koşar. Bunlar gerçek dünyamızda yokmuş gibi gözükür. Tıpkı biz bir dağı hareket etmiyor gibi görürken aslında onun hareket ediyor olması gibi. Masal, gerçeğin kendisini kendi eğretileme yöntemiyle bize güzelce anlatır. Biz gerçeği ya var, ya da yok görürüz ve öyle kabul ederiz. Oysa masalın gerçeği ele alış biçimi bizden daha doğrudur. Dünyada sürekli bir devinim var. Sular yükseliyor, çekiliyor, kıtalar birbirini itiyor. Dağlar ilk oluştuğu andaki gibi değil. Dağlar yürüyor, koşuyor. Dağların kıtaların birbirini itmesiyle oluştuğunu jeoloji bilimi bize yeni söylüyor. Oysa masal bu bilgiye her zaman sahipti.
Şu anda çok bireyci bir çağda yaşıyoruz. Romanlarda bir yaratıcı yazar vardır. Oysa masallarda çağlardan damıtılan, süzülen bir bilgi aktarımı vardır. Ve bu yönüyle romandan daha güçlüdür. Masallar tüm insanlığa ait dertleri, meseleleri anlatır. Hepimizin bildiği masallar var. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler gibi. Yedi cücelerin hepsi erkek ve karşısında bir kadın var. Masal o kadına diyor ki, senin orada gördüğün erkekler ruhsal olarak, beden olarak olgunlaşmamış. Sen etkilenebilirsin ama onların büyümesini beklemen gerek. Bu, henüz aşk değil. Yedi cüce bir benzetmedir. Masallarda üvey anne, asla üvey anne değildir. Üvey annenin aynaya baktığında gördüğü, karşılaştığı kendi yüreğidir. Bu masal bize, gerçek aşk için büyümeyi beklemek gerektiğini söylüyor.
1001 Gece Masalları'ndan bir masala bakalım, Kesilerek Öldürülen Kadın, Zenci Reyhan ve Üç Elma. Bu masalın anahtarları nelerdir?
Masalı bilmeyenler aşağıdaki linkten pdf dosyası s.263'ü açarak okuyabilir.
http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=24&ved=0CCsQFjADOBQ&url=http%3A%2F%2Fm.friendfeed-media.com%2F19d78a78ff7bc0b4c85b73d6bf7a31d787d90ab9&ei=ukzTVPmZD833apG0gMAD&usg=AFQjCNEkXT-kRWEmM4YwsQQzjOvrtJoebA&sig2=vsiWdZJp7rokLp_nHnFRng
1001 Gece Masalları aslında tek bir kişiyi anlatır. Oradaki vezir de, hükümdar da, cellat da tek bir kişidir.
"Vezir", aklı simgeler, "hükümdar" duyguları, gücü, "cellat" öfkeyi, "zenci" içimizdeki karanlığı, kıskançlığı, kötülüğü... Masallarda bütün kötülükleri zenciler yapar. Masallar ırkçı değildir, zenci bir semboldür, herkesin içindeki kıskançlığı, kötülüğü, karanlık yanları simgeler. Masallardaki aldatma, gerçek bir aldatma değildir. Erkeklerin kıskançlık duygusunu tarif eder, bilinçaltını ortaya çıkarır. Bir yanlış anlamadan kaynaklı ani öfkeyle, karısına zarar verdiğinde olacakları gösterir. İçindeki kıskançlığa hâkim gelmesi, yenmesi gerektiğini anlatır.
Kesilerek Öldürülen Kadın, Üç Elma ve Zenci Reyhan polisiye bir masaldır. İçinde gerilim unsuru vardır. Batıda ilgi çeken ancak yanlış yorumlanan bir masaldır.
Vezir neden suçluyu aramıyor, üç gün eve kapanıyor da çözüm için uğraşmıyor diye düşünebilirsiniz. 1001 Gece Masallarında "üç" sonsuzluğu temsil eder. Aslında vezir sonsuza kadar suçluyu arıyor. Hepimiz içimizde bir suçluyla yaşıyoruz. İnsanın içinde suçluluk duygusu, vicdan vardır. Bunu söküp atamayız. O yüzden vezir dışarı çıkıp katili aramıyor. Bir cinayet işleniyorsa buna bireysel mesele gözüyle bakamayız, bu toplumsal bir meseledir. Bir kişinin yaptığı tüm toplumu etkiler. Geçmiş toplumlar, suçun, kötülüğün önüne geçmek, engellemek için bu bilgiyi masala yedirmiştir. Vezirin üç gün evde yalnız kalması vicdanıyla baş başa kalmasıdır. Bizi içimizdeki kötülükten koruyan, öfkeyle başkalarına zarar vermemizi engelleyen de bu vicdandır işte, cezaevi ya da cehennem korkusu değil.
Masallarda kelime seçimleri asla sıradan değildir. Vezirin en sevdiği küçük kızına sarılmasında bir hikmet vardır. Bir anne ya da baba bir çocuğunu daha çok sevebilir mi? Neden o zaman en sevdiği küçük kızı diyor burada? Çünkü en küçük, en masum, kirlenmemiş olandır. Onunla kucaklaştığımızda en kötü yanımızı da görmüş oluruz. Kıskançlık hepimizin içinde vardır ancak en masum, saf olana baktığımızda içimizdeki karanlığa teslim olmayız. Vicdanımız bizi durdurur.
Masallar unutuldu ve bugün gezegenimiz doğasını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya.
Masallar ürkütücü gerçeğin içinden nasıl çıkacağımızı anlatıyor. Masalları anımsa, masalları oku, masalları anla. Güneşin altında söylenmesi gereken her şeyi onlar binlerce yıl önce söyledi.
Dipnot:
Masal söyleşilerinin bu yıl yeni bir yerel destekçisi var, Maya Masal Grubu. Grup üyelerinin iyi cadılardan oluştuğu söyleniyor. Duyduğuma göre bahar aylarına doğru bir de masal festivali düzenleyeceklermiş. Benden söylemesi.
Masallar bizi bekliyor. Bilmek isteyen yola çıkar.
Özlemle beklediğimiz masal söyleşileri kente geri döndü.
24 Aralık 2014 tarihli ilk söyleşinin konuğu patronsuz dergi Magma'nın genel yayın yönetmeni Özcan Yüksek'ti. Geçen seneki ilk masal söyleşinde "1001 Gece Masalları ve Kent Ütopyası" konulu bir sunum yapan Yüksek, bu söyleşide ise bize sembollerin ardına saklanan gerçekleri anlattı.
Toplumları hiyerarşiyle ya da cehennemle korkutabilirsiniz ancak insanları hiçbir yaptırıma, çıkara bağlı olmadan da bir araya getirme yöntemleri vardır. Biz bugün masallar sayesinde bir aradayız. Çünkü masallar gerçeği anlatır. Masalın örtük dili bize gerçeği apaçık sunmaz. Masalın ardına gizlenen gerçekleri anlayabilmek için bazı anahtarlara sahip olmak gerekir. Bu anahtarları uzun okumalar, iç yolculuklarımız sayesinde buluruz. O anahtarlara sahip olduğumuz zaman masal bize gerçeği anlatmaya başlar.
Masallarda kırk odalı, bin odalı saraylar vardır. Evin sahibi misafirini yalnız bırakır gider. Giderken bütün anahtarları verir. "Her odaya gir, gez dolaş, keyfini çıkar ama şu son kapıya girme, yoksa bütün felaketler seni bulur," der. Misafir gezer dolaşır sonunda merakına yenik düşer ve açmaması gereken kapıyı açar. O kapı kilitlidir, açılmaması gerekir çünkü hepimizin korkuları vardır. O kilitli kapı korktuğumuz, kaçtığımız şeyleri temsil eder. Masallar insanların arzularını çok da sınırlamaz. Diğer 39/999 kapı açıktır size. O kapalı kalması gereken kapı ölçülü olmayı simgeler aynı zamanda. Her şeyin bir ölçüsü vardır. O ölçünün ötesi o mahalle, ülke, gezegen için kıyamettir. Bugün tüm gezegen, o açılmaması gereken son kapı açıldığı için can çekişiyor. Masallara bu gözle bakın. Dünyayı masallar kurtaracak dediğimiz zaman kastettiğimiz bu. Yoksa burada toplanıp birbirimize masal anlatmak değil.
Masallarda devler vardır, halılar uçar, lambadan cin çıkar, dağlar koşar. Bunlar gerçek dünyamızda yokmuş gibi gözükür. Tıpkı biz bir dağı hareket etmiyor gibi görürken aslında onun hareket ediyor olması gibi. Masal, gerçeğin kendisini kendi eğretileme yöntemiyle bize güzelce anlatır. Biz gerçeği ya var, ya da yok görürüz ve öyle kabul ederiz. Oysa masalın gerçeği ele alış biçimi bizden daha doğrudur. Dünyada sürekli bir devinim var. Sular yükseliyor, çekiliyor, kıtalar birbirini itiyor. Dağlar ilk oluştuğu andaki gibi değil. Dağlar yürüyor, koşuyor. Dağların kıtaların birbirini itmesiyle oluştuğunu jeoloji bilimi bize yeni söylüyor. Oysa masal bu bilgiye her zaman sahipti.
Şu anda çok bireyci bir çağda yaşıyoruz. Romanlarda bir yaratıcı yazar vardır. Oysa masallarda çağlardan damıtılan, süzülen bir bilgi aktarımı vardır. Ve bu yönüyle romandan daha güçlüdür. Masallar tüm insanlığa ait dertleri, meseleleri anlatır. Hepimizin bildiği masallar var. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler gibi. Yedi cücelerin hepsi erkek ve karşısında bir kadın var. Masal o kadına diyor ki, senin orada gördüğün erkekler ruhsal olarak, beden olarak olgunlaşmamış. Sen etkilenebilirsin ama onların büyümesini beklemen gerek. Bu, henüz aşk değil. Yedi cüce bir benzetmedir. Masallarda üvey anne, asla üvey anne değildir. Üvey annenin aynaya baktığında gördüğü, karşılaştığı kendi yüreğidir. Bu masal bize, gerçek aşk için büyümeyi beklemek gerektiğini söylüyor.
1001 Gece Masalları'ndan bir masala bakalım, Kesilerek Öldürülen Kadın, Zenci Reyhan ve Üç Elma. Bu masalın anahtarları nelerdir?
Masalı bilmeyenler aşağıdaki linkten pdf dosyası s.263'ü açarak okuyabilir.
http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=24&ved=0CCsQFjADOBQ&url=http%3A%2F%2Fm.friendfeed-media.com%2F19d78a78ff7bc0b4c85b73d6bf7a31d787d90ab9&ei=ukzTVPmZD833apG0gMAD&usg=AFQjCNEkXT-kRWEmM4YwsQQzjOvrtJoebA&sig2=vsiWdZJp7rokLp_nHnFRng
1001 Gece Masalları aslında tek bir kişiyi anlatır. Oradaki vezir de, hükümdar da, cellat da tek bir kişidir.
"Vezir", aklı simgeler, "hükümdar" duyguları, gücü, "cellat" öfkeyi, "zenci" içimizdeki karanlığı, kıskançlığı, kötülüğü... Masallarda bütün kötülükleri zenciler yapar. Masallar ırkçı değildir, zenci bir semboldür, herkesin içindeki kıskançlığı, kötülüğü, karanlık yanları simgeler. Masallardaki aldatma, gerçek bir aldatma değildir. Erkeklerin kıskançlık duygusunu tarif eder, bilinçaltını ortaya çıkarır. Bir yanlış anlamadan kaynaklı ani öfkeyle, karısına zarar verdiğinde olacakları gösterir. İçindeki kıskançlığa hâkim gelmesi, yenmesi gerektiğini anlatır.
Kesilerek Öldürülen Kadın, Üç Elma ve Zenci Reyhan polisiye bir masaldır. İçinde gerilim unsuru vardır. Batıda ilgi çeken ancak yanlış yorumlanan bir masaldır.
Vezir neden suçluyu aramıyor, üç gün eve kapanıyor da çözüm için uğraşmıyor diye düşünebilirsiniz. 1001 Gece Masallarında "üç" sonsuzluğu temsil eder. Aslında vezir sonsuza kadar suçluyu arıyor. Hepimiz içimizde bir suçluyla yaşıyoruz. İnsanın içinde suçluluk duygusu, vicdan vardır. Bunu söküp atamayız. O yüzden vezir dışarı çıkıp katili aramıyor. Bir cinayet işleniyorsa buna bireysel mesele gözüyle bakamayız, bu toplumsal bir meseledir. Bir kişinin yaptığı tüm toplumu etkiler. Geçmiş toplumlar, suçun, kötülüğün önüne geçmek, engellemek için bu bilgiyi masala yedirmiştir. Vezirin üç gün evde yalnız kalması vicdanıyla baş başa kalmasıdır. Bizi içimizdeki kötülükten koruyan, öfkeyle başkalarına zarar vermemizi engelleyen de bu vicdandır işte, cezaevi ya da cehennem korkusu değil.
Masallarda kelime seçimleri asla sıradan değildir. Vezirin en sevdiği küçük kızına sarılmasında bir hikmet vardır. Bir anne ya da baba bir çocuğunu daha çok sevebilir mi? Neden o zaman en sevdiği küçük kızı diyor burada? Çünkü en küçük, en masum, kirlenmemiş olandır. Onunla kucaklaştığımızda en kötü yanımızı da görmüş oluruz. Kıskançlık hepimizin içinde vardır ancak en masum, saf olana baktığımızda içimizdeki karanlığa teslim olmayız. Vicdanımız bizi durdurur.
Masallar unutuldu ve bugün gezegenimiz doğasını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya.
Masallar ürkütücü gerçeğin içinden nasıl çıkacağımızı anlatıyor. Masalları anımsa, masalları oku, masalları anla. Güneşin altında söylenmesi gereken her şeyi onlar binlerce yıl önce söyledi.
Dipnot:
Masal söyleşilerinin bu yıl yeni bir yerel destekçisi var, Maya Masal Grubu. Grup üyelerinin iyi cadılardan oluştuğu söyleniyor. Duyduğuma göre bahar aylarına doğru bir de masal festivali düzenleyeceklermiş. Benden söylemesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder