A'dan Z'ye En Sevdiğim Filmler
Musa'nın sorgusu sırasında Savcı ile
arasında geçen diyalog:
-Avukat tuttun mu?
-Hayır.
-Neden?
-Tutmadım işte.
-Bu da bir fikir. Ama iyi bir
avukat tutmak zorundasın. Sen tutmazsan, devlet sana bir avukat tayin eder.
-Etsin o zaman.
-Seni bu zahmetten
kurtardığımıza sevindim. Senin için sessiz ve içine kapanık biri diyorlar. Ne dersin?
-Konuşacak fazla şeyim yoktur.
O yüzden susarım.
-Bundan iyi neden mi olur?
Sinem Demircan. Kızlık soyadıyla Sinem Arca. Eşin oluyor değil mi?
-Evet.
-Yeni evliymişsiniz.
-Öyle sayılır.
-Ne zamandır tanışıyorsunuz?
-Uzun zamandır.
-Ne kadar uzun?
-Bilmiyorum. Birkaç yıl
olmuştur.
-İş arkadaşı olarak mı,
sevgili olarak mı?
-Sevgilim değildi. Kendisini
pek tanımam.
-Tanımaz mısın? Tanımaz
mıydın?
-İkisi de...
-İnsan tanımadığı biriyle
evlenir mi?
-Evlenir.
-Belki de haklısın. O zaman
nasıl evlendiniz diye sorayım?
-O istedi.
-Kimdir, nedir diye hiç merak
etmedin mi?
-Etmedim.
-Bu nasıl iş anlamadım. İnsan
biraz olsun merak etmez mi?
-Eder belki. Ama ben etmedim.
-Eşine pek düşkün değilsin
galiba. Yani duygusal olarak. Değil misin?
-Öyle sayılır.
-Neden?
-Nedeni yok. Öyle işte.
-Kendisinden şüphe ediyor
muydun?
-Hangi konuda?
-Başkasıyla ilişkisi
konusunda.
-Naim beyle olduğunu
sanıyorum.
-Sanıyorsun?
-Evet.
-Peki ne oldu da böyle
sanıyorsun?
-O kadarını hatırlamıyorum.
-Hiç konuştun mu kendisiyle?
-Kiminle?
-Eşinle tabii.
-Hayır.
-Neden?
-Aklıma gelmedi.
-Aklına gelmedi?
-Gelmedi.
-Şu konuşmalar sana inandırıcı
geliyor mu hiç?
-Anlamadım.
-Ya nerde büyüdün sen?
Paris'te filan mı?
-Anlamadım.
-Gençliğimde bir Fransız
romanı okumuştum. Onun kahramanı gibisin. Şu komşun Necati. Necati Pınarcık.
İyi arkadaşınmış.
-Benim arkadaşım yoktur. Ama
kendisini severim.
-Neden seversin?
-Nedeni yok. Severim işte.
-Pezevenk olduğunu biliyorsun
herhalde.
-Ambarcı olduğunu biliyorum.
-Ne ambarcısı?
-Bunu bilemem.
-Sormadın mı hiç?
-Sormadım.
-Annenin öldüğü sabah. Hep
yaptığı gibi seni uyandırmamış. Kahvaltı da hazırlamamış. Ya n'oldu bu kadına
diye merak etmedin mi?
-Uyuduğunu düşündüm.
-Biri şimdi karın olan iş
arkadaşlarınla yemekte konuşmuşsunuz ama.
-Konuştuk.
-Git bir bak, demişler.
-Dediler.
-Eee?
-Gidip bakmadım.
-Neden?
-Bilmiyorum. Üşendim herhalde.
-Gece de eve geç gitmişsin.
-Çalıştım.
-Belki bir şey olmuştur diye
hiç aklına gelmedi mi?
-Gelmedi.
-Peki öldüğünü anlayınca ne
yaptın?
-Bir şey yapmadım.
-Hiçbir şey mi?
-Böyle durumlarda ne yapılır
bilmem. Patrona söylemek için sabahı bekledim.
-Patronun Naim Tuğlacı'yı?
-Evet.
-Peki sabaha kadar ne yaptın?
Uyudun mu?
-Gece yarısına kadar oturdum.
Sonra koltukta sızmışım.
-Yani uyudun?
-Evet uyudum.
-Ağladın mı?
-Ben ağlamam.
-Neden?
-Bilmiyorum. Ağlamam işte.
-Ne düşündün? Ne yaptın
uyumadan önce?
-Bir şey düşünmedim.
Televizyon seyrettim. Sonra iki defa da sütlü kahve yapıp içtim.
-Sütlü kahve içtin?
-Evet.
-Anneni sever miydin?
-Evet herkes gibi.
-Ölümüne üzüldün mü?
-Üzüldüm.
-Ama eşine sevindiğini
söylemişsin.
-Evet buna benzer bir şey
söyledim. Ama bu başka bir şey.
-Nasıl?
-Anlatması zor. Yani nasıl
anlatacağımı bilmiyorum.
-Anlıyorum ama sen yine de
anlatmayı bir dene.
-Dediğim gibi anlatması zor.
-Bir dene bakalım. Biz de
anlarız belki.
-İnsan sevmesine sever
annesini ama sıkılır bazen ya da yalnız olmayı ister. Yani ölmesini istemez ama
böyle, böyle de olsun ister. Yani bunun gibi bir şey.
-Ölünce de sevindin?
-Bunun gibi bir şey ya da
rahatlama.
-Anladım. Yani gerçekten
anladım. Hukuk fakültesini son sınıftan terk etmişsin.
-Evet.
-Niye bitirmedin?
-Hatırlamıyorum. Sıkıldım
herhalde.
-Doğru sıkıcıdır gerçekten.
Tanrı'ya inanır mısın?
-Hayır.
-Başka şeylere?
-Ne gibi?
-Ne bileyim başka inançların
olabilir. Satanistlik falan gibi.
-Ben hiçbir şeye inanmam.
-Niye sorulara hep soruyla
cevap veriyorsun?
-Bilerek yapmıyorum.
Anlamadığım için herhalde.
-Bu olayda anlamadığım bazı
taraflar var. Bunları anlamam için bana yardım edersin herhalde.
-Elimden geleni yaparım.
-Patronuna öfke duyuyor
muydun?
-Hayır. Neden duyayım?
-Ne bileyim? Karınla ilişkisi
olması yüzünden mesela.
-Bunu kesinkes bilmiyorum.
Sandığımı daha önce söylemiştim.
-Öyle diyelim. Karınla
ilişkisi olduğunu sanman yüzünden öfke duyuyor muydun?
-Bunu o zaman kendi kendime de
sordum. Ama bir şey hissetmedim.
-Yani duymuyordun?
-Hayır.
-Kıskanıyor muydun?
-Karımı mı? Patronumu mu?
-Her ikisini de.
-Hayır.
-Peki ilişki konusundaki
şüpheni patronuna hissettirdin mi hiç?
-Nasıl?
-Suçlayıcı davranarak ya da
başka, ne bileyim?
-Hayır.
-Peki patronun sana
hissettiriyor muydu?
-Bunu düşündürecek bir şey
olmadı. Ya da olduysa da ben fark etmedim.
-Şüphe ediyordun. Ama
hissettirmeden güzel güzel çalışıyordunuz öyle mi?
-Güzel miydi bilmiyorum. Ama
problemsiz diyorsanız doğrudur. Şüphe etmeye gelince ben şüphe ediyordum
demedim. Sadece sanıyordum dedim.
-Doğru öyle dedin. Maktulleri
yani patronun ailesini tanır mıydın?
-Tanırdım.
-Yakından mı?
-Sayılmaz.
-Sever miydin?
-Ortada sevip sevmememi
gerektirecek bir durum yoktu. Sadece tanırdım.
-Doğru söze ne denir? Bu arada
patronun uzun süredir karınla ilişkileri olduğunu itiraf etti. Karın da kabul
etti. Ne diyorsun?
-Ne diyeyim? Olabilir.
-O günü nasıl geçirdin? Bir
anlatsana.
-Bunu daha önce defalarca
anlattım. Zaten anlatacak bir şey de yok.
-Olsun. Sen bir daha anlat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder