Mektuplarla Başlayan Yazarlık
Lise yıllarımda arkadaş arayışlarının yoğun
hissedildiği o dönemde ben de kendime dışarıdan arkadaş bulmak için bir çaba
içine girdim. "Dışarıdan" dememin nedeni uzakta olmalıydı ki kısmen
"flört" sayılabilecek bir arkadaşlık yüzünden kimse bana hesap
sormamalıydı, pastaneye, sinemaya falan gitmek zorunda kalmamalıydım. O dönemde
internet olmadığı için dışarıdan arkadaş bulmanın yolu dergi ya da gazetelerde
yer alan ilanlardan geçerdi. Gidip "Hey" dergisi aldım, dönemin
popüler gençlik dergilerinden biri. Mektup arkadaşı köşesindeki ilanları
okumaya başladım. Kendime yakın bulduğum, sıcak ifadeleri olan birkaç ilan
seçip onlara mektup yazdım! Yazdığım insanlar yanıt vermeye başladı ve
yazışmalar ilerledi. İşte o mektupları yazarken fark ettim yazmayı sevdiğimi,
gerçeği değiştirdiğimi, karşıdakinin hoşuna gitsin diye gerçeklikten çıkıp
kurmaca katkılarla mektupları genişlettiğimi. Bu fark ediş yazarlığı getirmese de
kalemimi güçlendirdi ve mektup yazmaya devam ettim. En azından sağlam birkaç
okurum garantiydi!
Üniversite çağları gelince derslerle boğuşmaya
Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü seçtiğim için kendime kahretmeye başladım.
Çünkü ben yaşayan edebiyatı seviyordum, özgür edebiyatı, sıradışı ve hayal
gücüne dayalı olanı. Bize verilense yalnızca kalıplardı. Bu dönem benim için
edebiyattan soğuma bile sayılabilir. Yine de içimdeki özü şairlerle diri
tutmuşum. Şiir okumak soluk almama hep yardım etti, sözcükleri şiirle sevdim;
sesleri, sesin dengesini, çağrışımını, kalıpları kırışını başka bir kaba dolup farklı
biçimler alışını böyle böyle sevdim.
Nedense yazarlık yoluna sapmak hiç olmazsa
birkaç girişimde bulunmak tıpkı çocukluğumda olduğu gibi yine aklıma gelmiyordu.
Öğretmenlik yapmaya başladım, okumaya devam ettim, sevgililerime mektuplar yazmayı
sürdürdüm! Antalya'ya tayinim çıktığında 30 yaşlarındaydım. Orada tanıştığım
bir yayıncıya yardım etmeye başladım. Yazıları bilgisayara aktarma ve düzelti gibi
işlerdi bunlar. İşte bu dönemde parmaklarım ısındı. Kendi denemelerimi ve
öykülerimi de yazmaya başladım. Yazdıklarımı farklı dergilere gönderdim. Bazıları
yayımlandı bazıları yayımlanmadı. İnsanın bir yazısının okurla buluşmasının
verdiği hazzı o dönemde tattım.
Dergilerde öykü ve denemelerim yayımlanmaya
başlasa da yine "kitap" oluşturmak aklıma gelmiyordu. Sanırım arayış
yıllarıydı ve ne yazacağımı tam bilmiyordum. Orada burada yarışma ilanları
görmeye başlamıştım. Hadi dedim birine katıl, başka türlü oturup yazacağın yok.
Çocuk öyküleri dalında Ankara'da düzenlenen Damar edebiyat dergisi ve Çankaya Belediyesi'nin
ortak bir yarışmasına dosyamı yolladım. Onlar da bana birincilik verdi. Kısa
süre sonra da belediye kitabımı bastı. Mutluydum, kitabım yayımlanmıştı,
içindeki öyküleri yazarken çocukluğuma gidip gelmiştim, zamanda yolculuğun
mümkün olduğunu edebiyat yoluyla iliklerime kadar hissetmiştim.
Hâlâ bu haz için yazıyorum. Beni yolculuklara
çıkartan, geçmişe ve geleceğe götüren, beni evden çıkartabilen tek şeyin
edebiyat olduğunu düşünüyorum. Kurmacanın adımları sokaktaki gerçek adımlarımdan
her zaman daha gerçek, böyle hissediyorum, işte bunun için yazının başında
oturmaya devam ediyorum.
Miyase Sertbarut
Miyase Sertbarut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder