Işıl ile geçen sene Çanakkale'de düzenlenen masal şenliğinin atölye çalışmalarından birinde, Şahmeran cam altı atölyesinde tanıştık. Şahmeranlarımızı bitirdik. O kaldığı yerden yolculuğuna devam etti. Hikâyesi belki birilerine ilham ve cesaret verir diye paylaşmak istedim. Sürekli seferi olduğu için internete bağlanabildiği her ânı değerlendirdik ve gönüllü sadelik, az tüketmek, ekolojik çiftlikler ve masallar üzerine konuştuğumuz bu söyleşi ortaya çıktı. Buyurun.
50 kelimeyle bize kim
olduğunu anlatır mısın?
İstanbul
Üniversitesi Sosyoloji mezunuyum. Uzun yıllar özel sektörde felsefe
öğretmenliği yaptım. Tatiller dışında tüm hayatım İstanbul'da geçti. Derken bir
gün Buğday Derneği'nin Çamtepe ofisi için gönüllü aradığı ilanı gördüm. Her şey
böyle başladı. Oradayken gezginlerle tanıştım ve tek başıma ekolojik
çiftliklere gidebilmeye dair bir cesaret geldi. O zamandan beri yoldayım.
Başka
bir hayat mümkün mü Işıl?
Başka
bir hayat mümkün. Önceki hayatımda, kurumsal hayatta çalışırken yani, çok fazla
tüketirdim. Kıyafet, makyaj malzemesi, kuaför gibi şeyler. Toprakla bağım yoktu
ve hayat çok hızlıydı. Sürekli bir yerlere yetişme telaşı. Yola çıkma
cesaretinden sonra zeytin hasadından, gül ekimine, saman ev yapmaktan arıların
bakımına kadar pek çok deneyim elde ettim. Yediğim gıdanın nereden geldiğini
görünce eski alışkanlıklarıma karşı bakış açım değişti. Artık mümkün olduğunca
az tüketiyorum, ekmek, peynir, sabun gibi temel ihtiyaçlarımızın yapımını öğrendim
ve bu bana güven verdi. Hayata ve kendime karşı daha "duyarlı"
hissediyorum.
Haklısın.
En iyi okullarda okuduğumuzu, en iyi eğitimi aldığımızı düşünüyoruz. Oysa
alım gücümüz elimizden alındığında hayatımızı idame ettirmemiz mümkün değil.
Ekolojik çiftliklerde gönüllü olarak çalışmak işin üretim safhasını gözlemleme
ve öğrenme, şehirle bağını koparmadan önce insanlara doğal hayatı deneyimleme
fırsatı sunduğu için çok önemli. Peki bu çiftliklerle nasıl bağlantıya
geçiyorsun? Bize biraz bilgi verir misin?
Gideceğim çiftlikleri
üç yolla seçiyorum. İlki Buğday Derneği'nin Tatuta ağları. Hiçbir fikrim yokken
bana gideceğim yerleri gösterdi. Bir yol haritası çıkarmama yardım etti.
İkincisi yolda tanıştığım insanlar. Kapı kapıyı açtı. Bazı topluluklarda bulundum.
Türkiye'de çok olmamakla beraber komün denemeleri var. Üçüncüsü ise Doğa Okulu.
Seferihisar'da bulunan Doğa Okulu'nda ağaç okulu, tohum okulu gibi çeşitli
eğitimler var. Bunlardan bazılarına katıldım. Geçen gün onlarla bir yolculuğa
çıktık ve çok güzeldi. Genelde yalnız seyahat ediyorum ama toplulukla seyahatin
de başka bir tadı var.
Tüm
bu seyahatleri para kazanmadan ve harcamadan mı gerçekleştiriyorsun? Bu çok da
alışık olduğumuz bir durum değil.
Evet,
para kazanmıyorum. Harcamalarım da minimumda. Gittiğim çiftliklerde çalıştığım
için harcamam olmuyor. Çok gerekmedikçe kıyafet almıyorum. Aslında en çok
zorlayan yol parası. Tek başıma otostop yapmayı tercih etmiyorum. Arkadaş
olunca o da kolay. Birkaç kez yol paylaşım sitesini kullandım. Bir aydır 60 litrelik
bir çanta ile yaşıyorum. Aslında bu da daha fazla tüketmemem için bana bir
hatırlatma oluyor. "Bir kazağa daha ihtiyacın yok, alma," diyor
çantam bana.
Masallar
da yola mı dair?
Çoğunlukla.
Yolculuğuma mola verdiğimde İstanbul’da bir masal gecesine katılmıştım. Orada kendimden
parçalar buldum, yolculuğuma dair... Daha çok dinlemek ve anlatmak istedim. Şimdi
elimden geldiğince masal biriktiriyorum. Arkadaşım Burcu ile İstanbul’da
‘Kalpten Masal Çemberi’ adında bir grup oluşturduk. Buluşmalar düzenliyoruz, buluşmalarda
birbirimizle masallarımızı paylaşıyoruz. İstanbul’da iki tane oldu. Daha sonra yolculuk
yaptığım yerlerde devam ettirdim çemberleri. İzmir, Datça, Ankara, Fethiye…
Masal
etkinliklerine ilgi nasıl Işıl?
En
son etkinlik Fethiye’de idi ve tahmin ettiğimizden daha çok kişi geldi, bir
anda kırk kişi olduk. Bir çemberde kırk kişi ve bu harika bir şey! Genel
anlamda ilgi var ve gelen kişiler ile birbirimize hikayeler/masallar anlatmak
beni çok mutlu ediyor, desteklendiğimi hissediyorum.
Son olarak yollara düşerken ne ummuştun, ne ummuştun, ne buldun?
Yolculuk
büyülü bir şey. Toprağı, hayvanları öğrenmek bir yana, az tüketmeyi, şehirde
kalsam tanışamayacağım insanlarla tanışmayı deneyimledim. Önemli noktalardan
biri, gıda ile bağ kurmak. İstanbul’da semt pazarında ‘hal’den gelenler
yiyecekleri satın alıyordum, bu durumda yiyecekle bağım olmuyordu. Geçen hafta
ise yediğim portakalı bahçeden topladım, hikayesini öğrendim. İkisi arasında
gerçekten büyük fark var. Yiyeceklere şükrediyorum şimdi, üretene, getirene,
pişirene… Toprağa ve üreticilere yakın olunca içimde derin bir şükran duygusu yükseliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder