25 Ocak 2016 Pazartesi

PEMBE KIZIL

NotaBene Yayınları genç, yeni öykücüleri çatısı altında bir araya getirmeye devam ediyor. M. Belkıs Aydın ile ilk öykü kitabı Pembe Kızıl ve edebiyat yolculuğu hakkında konuştuk.

İlk kitabın Pembe Kızıl geçtiğimiz aylarda yayımlandı, Belkıs. Tebrik ederim. Seni tanımayan okurlar için 50 kelimeyle otobiyografini öğrenebilir miyim?

Eskişehir ile İstanbul arasında iki kentli bir yaşamım var. Bol akrabalı geniş bir ailede büyüdüm. Yalnız olmayı istemenin, bireyselliğin onaylanmadığı kalabalık sofralarda geçti çocukluğum, hâlâ da öyledir. Kalabalık ailelerde büyüyünce insan kendisine ait, gizemli bir alanın varlığına galiba daha çok gereksinim duyuyor. O yüzden metin benim kendime ait odamdır aslında.

Yazmaya başladığın andan bugüne uzanan yazı yolculuğunda yazı öğretmenlerin (sana ilham veren metinler, yazarlar, yazı konusunda iyi tavsiyelerde bulunan dostlar) kimler oldu?

İnsan illa ki sözüne güvendiği ya da ne yazsa doğru yazmıştır diyerek okuduğu birtakım rehberler ediniyor. Kerteriz olarak aldığı belli isimler olmalı ki kafasında onlarla tartışmalı, onları izlemeli, kendince kavga etmeli, kimi zaman onları aşmak istemeli, kimi zaman da onaylamalı. Ben bir tane isim vereceğim, o da feminist eleştirmen Hande Öğüt. Edebiyat dergilerini ilk okumaya başladığım zamanlardan beri, neleri nasıl okumak gerektiği konusunda onun metinleri iyi bir yol göstericidir. Üstelik hiç tahmin etmeyeceğiniz ve değerli görmediğiniz bir bestseller üzerine zihin açıcı bir analizini okuyabilirsiniz. Bunun dışında günümüz Türk edebiyatını tüm gücümle izlemeye çalışıyorum. Tek tek isimleri saymak uzun sürer.

Ürünlerinin 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, İstanbulplus, Varlık, Virgül, Cumhuriyet Kitap gibi pek çok dergide yayımlanması ve Pembe Kızıl adlı dosyanın 2014 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde “Dikkate Değer” görülmesi kitaplaşma sürecini kolaylaştırdı mı?

Bunlar yayınlatma sürecinde bir kolaylık sağlama olarak değil de yolun başındaki bir yazarın kendisini rahatlatması ve onaylatması olarak işe yaramıştır. Sözgelimi Dünyanın Öyküsü dergisinde öyküm ilk yayınlandığında havalara uçmuş, hemen arkadaşımı aramıştım. Sanki piyango bileti vurmuş gibi mutlu olmuştum. Pembe Kızıl’ın, Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nde “Dikkate Değer” bulunması da bu anlamda rahatlattı beni. Hayranı olduğum yazarların oluşturduğu bir jüri tarafından onaylandığımı düşünmek, yoluma doğru yerden devam ettiğime inandırdı. Aldığım kabul kadar reddedilişim de oldu elbette. Bu yüzden kitaplaştırma aşamasında dosyanızı değerlendiren editör çok önemli. Ben bu anlamda NotaBene’de bizim şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Sibel Öz hem iyi bir yazar hem de iyi bir editör. Hem dilimizden anlıyor, hem de aşırı kontrolcü ve müdahaleci değil. Yani içerisi hem güvenli hem püfür püfür esiyor. Yolun başındaki bir yazar için yerleşilen yer çok önemli.

Kitapta ilk dikkatimi çeken dili kullanımın oldu. Dil işçiliğine önem veriyorsun. Her bir kahramanını mesleğine, sosyo-ekonomik konumuna uygun apayrı dille, benzetmelerle konuşturuyorsun. Bu konuda neler söylemek istersin?

Bu saptaman beni çok mutlu etti. Benim dille bir derdim var. Bir metnin en önemli yanı benim için dilidir. Dilinden keyif alamadığım bir metin sanki tuzu fazla kaçmış bir yemek gibi, işkence gibi geliyor bana. Yiyemem, yüzüm buruşur. Dilin olanaklarına kapıyı baştan kapatmak, dilden korkmaktır biraz. Aslında dile özen gösterirmiş gibi durursunuz, oysa hakikatte bu dilden korktuğunuzun apaçık kanıtıdır. Ondan uzak durmak istediğinizi gösterir.

Değişen mesleklere göre dilin değişmesi de bir zorunluluk. Durduğumuz yere göre dünyamız ve bu dünyayı anlamlandırma biçimimiz de değişir. Çamaşırhanede çalışan biriyle kütüphanede çalışan birinin dili aynı olmayacaktır. Ben dile duyarlığın dilden korkmamak, onu sevmek anlamına geldiğini düşünüyorum. Dilin tekinsizliğinden ürküp onu budamaya çalışmaktansa onun sonsuzluğuna hayran olmak gerek. Bu yüzden sözgelimi dilde tasarruf denince kaşıntı tutuyor beni. Doğaya, dünyaya haddini bildiren o eril zihnin, dili de terbiye etmek için parmak salladığını görür gibi oluyorum ve irkiliyorum. Dil ile barış halinde olmalıyız, savaşmaktan, onu kırpıp kısıtlamaktan, onu budamaya çalışma sevdasından vazgeçmeliyiz. Dil bitmez, sonsuz olanaklarıyla bir mucizedir. Bunun yerine onu tükenecek bir maden gibi görürsek, onu coşkuyla sevip onda esrimek yerine onun tükenmesinden korkarsak banka hesabında biriktirme peşinde koşarız. Dil pintisi olmamak gerek. Bizim evimiz o.

Öykülerinde yalnızlık, sıkışmışlık, yanlış ilişkiler, intihar temalarını ele alıyorsun. Bir kahramanın “İntihar en büyük yolculuk fikridir, hep hazırda can simitleri gibi bekletmek gerekir,” diyor. Sen ne düşünüyorsun, yaşamı, ölmeye kalkışacak denli ciddiye mi almalı insan?

Yok yaşamın kendisi bir travma zaten, sanki o hiç yokmuş gibi davranmak gerek. Sanki hiç farkında değilmişiz gibi yaşamalıyız. Yaşama zaten kendimize karşın maruz kaldığımız için bunu kendimize sürekli anımsatmanın alemi pek yok, iyi madem deyip çaktırmadan sürdürmek gerek. Bunun en güzel yöntemi de kendimizle bolca dalga geçebilmek. Ben biraz sessiz ve izlemeyi seven bir tipim. Dışa dönük olamadığım için ve belki kendimi yaşamın içinde eritemediğim için kendimle dalga geçmeden kendime tahammül edemem. Yani bizi ironi kurtaracak J

Peki bundan sonra? Temalarına, karakterlerine, öyküye sadık kalacak mısın? Teşekkür ederim J

Bu sorunun yanıtı biraz da ödediğiniz bedellerle ilgili. Yaşam kaybettikçe sanat kazanır denir, uğruna bir şeyler yitirdiğiniz her neyse ona sadık kalmak zorundasınız. Ben gündeliğin olağanlığını ya da sıradanın basitliğini değil tam da gündeliğin büyüsünü seviyorum. Bir çay demlemek, akşam yemeği için sofra kurmaya kalkmak, reçel kaynatmak, börek pişirmek bunlar minicik ve gereksiz ayrıntılar gibi görünür ama kendine büyülü ayrıntılardır. Ayrıntıdaki o büyüyü seviyorum ben. Köşeye bucağa girmiş kimsenin göremediği küçücük şeylerdeki coşkuyu ve tutkuyu görmek önemli. Anlayamadığım biçimde ayrıntıların naifliğinden, küçük hayatların sadeliğinden filan dem vuruluyor sözgelimi. Ben tam aksini düşünüyorum. Küçükteki, ayrıntıdaki coşku ve tutkudan hoşlanıyorum. Bunu anlatmayı da sürdüreceğim sanırım. Ben teşekkür ederim sevgili Tuğba J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder