5 Aralık 2016 Pazartesi

Belirginleştirme alıştırması

Alıştırma Füsun Çetinel'den, yazması benden. Belki siz de denemek istersiniz.

Adam “televizyon” seyrediyordu.

Kadın “kitap” okuyordu.

Genç kız “tabakları” yıkıyordu”.

Kadın “giyindi.”

Çocuklar “oyun” oynuyorlardı.

"Önümden geçip durma! Bir tepsi al eline, tek seferde taşı. Gooool! Hay senin ... Pozisyonu da kaçırdım senin yüzünden."
"Hafta boyu izlersin merak etme. Keyfimden toplamıyorum herhalde!"
"Oğlum bir bira kap getir buzdolabından."
"Kaç kere dedim şu çocuktan içki, sigara isteme. Kötü örnek oluyorsun," diye tısladı kadın. Bir vantrolog gibi, ağzını açmadan, dişleri neredeyse tamamen kapalı konuşuyordu. Harfler, dişlerinin kesici kenarlarına, sivri köşelerine çarparak, yırtılarak çıkıyordu dudaklarının arasından.  Söylediği her kelime paralanıyor, lime lime oluyor, eksiliyordu boşluğa ulaştığında. Bir küfür geldi, yapıştı boğazına. Sustu. Çocuklar üzülmesin, rahatları kaçmasın diye sineye çekiyordu. Boş eliyle, halının üzerinde rengârenk, küçük spor arabalarını yarıştıran Ali'nin kafasını okşadı. Oğlan, annesinin çamaşır suyu kokan, ıslak ellerinden rahatsız oldu. Kafasını sağa eğdi, hafifçe uzaklaştırdı bedenini.  
Hızla mutfağa seğirtti kadın. Elindeki kirlileri tezgâhın üzerine bıraktı
"Bırak kızım bulaşıkları. Nigar teyzen çaya çağırmıştı. Ali'yle siz gidin önden. On dakikaya gelirim ben de."
Bulaşık eldivenlerini taktı. Kirli çatal, kaşık ve bıçakların tamamını köpük dolu leğenin içine attı. Bir damla köpük geldi, burnunun ucuna kondu. Sağ kolunun içiyle sildi burnunu. 
"Elif, kazağımın kollarını sıyırsana, evladım. Halana da sor bakalım, lütfedip bizimle gelir mi?" 
Salona girdiğinde kardeşini, halının geometrik desenleri üzerinde araba sürerken buldu. Uzun pisti tamamlayan arabalar, rampa olarak kullanılan kesme tahtasını oflaya poflaya çıkıyor, halanın okuyup Elif'e bıraktığı  tuğla kalınlığında üst üste konulmuş kitaplardan oluşmuş otoparkta dinleniyordu. Elif bir süre kapıya dayandı ve Ali'nin oyununu izledi. Oğlanın elleriyle yaptığı katlı otoparkla gurur duyduğu her hâlinden belliydi. Şaheserini göstermek, mutluluğunu paylaşmak istercesine kafasını kaldırdı. Sessizce, maç izleyen babasına, kendisini okuduğu kitaba kaptırmış halasına baktı. Gülümseyerek yanına yaklaşan ablasını fark edince, bir tebessüm geldi, gonca oldu yapıştı dudağının kenarına. Gözleri iyice küçüldü, incecik bir çizgi hâline geldi.

"Abla bak, katlı otopark yaptım. Büyüyünce otoparkçı olucam ben. Her arabadan tam beş lira alıcam," dedi. 
Halası içine gömüldüğü kitaptan kafasını kaldırmadan, "Benim oğlum, otoparkçı değil inşaat mühendisi olacak. Dünyanın en güzel katlı otoparkını yapacak," dedi.
Radar gibi bu halam da, yok yok gizli kamera diye düşündü Elif.
"Hala kaç gözün, kulağın var senin Allah aşkına? Ayak parmaklarınla görüp topuğunla bizi mi dinliyorsun?" 
Kadın oturduğu yerde sarsıla sarsıla güldü. 
"Tabi ya. Ne sandınız siz!" dedi. Her iki elinin parmaklarının arasını iyice açtı, havada dolaştırdı, başının etrafında. Koltuğun her iki yanından kollarını sarkıttı, ahenkle salladı. Tavanı gösterdi parmak uçları, pencereyi ve ardını... 
"İşte buraları ve daha fazlasını izliyorum gözlerimle bakın," dedi. 
Ali, halasının oturduğu berjerin kenarına tırmandı ve saklanmış göz var mı diye kestane rengi boyalı saçlarını karıştırdı. 
"Dur deli oğlan. Dağıttın saçımı, başımı."
Elleriyle saçlarını geriye atınca, alnındaki derin çizgiler ve dipten ağarmış saçları iyice belirdi. 
"Hala, ödevlerim bitti. Saçlarını boyayalım mı?"
"Ohoo siz hâlâ burada mısınız? Nigarlara geçicektiniz hani?"
"Lafa daldık anne," dedi Elif. "Halamın saçlarını boyayacağız, biz. Ali gelsin seninle." 
"Nigar teyzeye mi gidiyoruz? Yaşasın! Elmalı kek de yapmıştır, kesin. Hem Murat'la oynarım, hem de kekleri götürürüm!"
"Öyle olsun bakalım," dedi Nuran. Ayaklarını sürüye sürüye kapıya gitti. Annesinin ördüğü mavili, kırmızılı yün şalı aldı omuzlarına. İplerinin ve tığının bulunduğu bez torbayı taktı koluna. Ayakkabılarını giyerken basamaklarda kurumuş çamurları fark etti.  'Anca yolları kazsınlar. İki ay oldu, bir asfalt dökemediler şu sokağa. Görüyor musun merdivenleri, baştan aşağı çamur,' diye söylendi kendi kendine. 
Ali iki kat merdiveni çoktan inmiş, zile basmıştı.
Nigar, çiçekli yemenisini düzeltirken "Ne söyleniyosun gene kız," dedi. 

İçeriden gelen tarçın ve elma kokusu burun deliklerinden içeri hücum edince ne kızgınlık kaldı, ne dargınlık. Sobanın üzerindeki çaydanlık fokur fokur kaynıyordu. Büyükçe bir tepside kekler ve boş çay bardakları duruyordu. 
"Çay dökeyim mi?" 
"Dök ya, azıcık keyif yapayım. Sen de olmasan hiç hizmet edenim olmayacak. Allah razı olsun komşum." 
Oğlanlar televizyonun karşısına geçmiş hem Survivor yarışmasını izliyor hem de keklerini yiyorlardı. Kekler bittiği anda, divanın üzerindeki minderleri üst üste yığacak, kendi parkurlarını inşa edeceklerdi. Nigar, gördüklerini anlatmak için çocukların oyuna tamamen dalmalarını beklerken, kekten bir lokma aldı. Tabağı Nuran'ın önüne itti.
"Güzel olmuş, yesene."





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder