İnsanlığın doğa üzerindeki yıllık talebinin, dünyanın bir yılda sağlayabileceği kapasiteyi aştığı gün, Küresel Ayak İzi Ağı (Global Footprint Network) tarafından "Dünya Limit Aşım Günü" olarak tanımlanıyor. 2 Ağustos 2017 tarihinde bu limit aşıldı.
İklim değişikliğini durdurmak, sınırlı kaynakları doğru şekilde kullanmak hükümetlerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar acil ve ötelenemez bir gereksinim. Bireysel, ulusal ve küresel bazda acilen harekete geçmemiz şart. Geleceğin yetişkinleri olan çocukların bilinçlenmesi, bilgilenmesi de bu acil eylem planının önemli bir halkası. Çevre bilinci, üzerinde yaşadığımız gezegenin yaşadığı kirlilik, kaynak sıkıntısı, nesli tükenen hayvanlar giderek daha çok müfredatın içine giriyor. Çocuklar, küçük yaşlardan itibaren küresel iklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, dünyanın akciğeri olan Amazon Ormanları'nın yok olması, nesli tükenen hayvanlar, GDO'lu gıdalar, hava, su, toprak kirliliği konularında bilgiye maruz kalıyor. Yapılan çalışmalar, küresel ölçekte çözüm gerektiren çevre sorunlarıyla erken yaşta karşı karşıya kalmanın çocukları duyarsızlaştırdığını, kendi imkânlarını aşan meseleler karşısında bunu reddetme ve görmezden gelme eğiliminde olduklarını gösteriyor. Bu eğilim de "ekofobi" olarak tanımlanıyor.
David Sobel, Yeni İnsan Yayınevi etiketli, İlknur Urkun Kelso'nun dilimize çevirdiği Ekofobiyi Aşmak Doğa Eğitiminde Kalbin Yeri kitabında bu meseleye değiniyor. Geleceğin yetişkinlerini yetiştirirken çok önemli bir noktayı gözden kaçırdığımızı hatırlatıyor. Küresel sorunlar ve sorumlu eylemliliği öğretme telaşı içinde yetişkinlerin çocukların doğal eğilim ve yönelimlerini göz ardı ettiğini, onların şimdi burada olanla daha çok ilgilendiğini, kavramlar yerine duyusal deneyimler aracılığıyla öğrendiğini unuttuğunu ifade ediyor. Müfredatın çocuğun içinde bulunduğu yaş grubuna göre şekillenmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu bağlamda David Sobel çocukları yaş gruplarına göre üçe ayırıyor:
David Sobel, Yeni İnsan Yayınevi etiketli, İlknur Urkun Kelso'nun dilimize çevirdiği Ekofobiyi Aşmak Doğa Eğitiminde Kalbin Yeri kitabında bu meseleye değiniyor. Geleceğin yetişkinlerini yetiştirirken çok önemli bir noktayı gözden kaçırdığımızı hatırlatıyor. Küresel sorunlar ve sorumlu eylemliliği öğretme telaşı içinde yetişkinlerin çocukların doğal eğilim ve yönelimlerini göz ardı ettiğini, onların şimdi burada olanla daha çok ilgilendiğini, kavramlar yerine duyusal deneyimler aracılığıyla öğrendiğini unuttuğunu ifade ediyor. Müfredatın çocuğun içinde bulunduğu yaş grubuna göre şekillenmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu bağlamda David Sobel çocukları yaş gruplarına göre üçe ayırıyor:
4-7 yaş: erken çocukluk dönemi
8-11 yaş: orta yaşlar dönemi
12-15 yaş: erken ergenlik dönemi
Dört yaşından yaklaşık yedi yaşına kadar çocukların hayatının merkezinde evleri bulunur. Ev ve bahçesine önem verirler. Oyun alanları eve yakın mesafededir. Evlerinin bahçelerinde ya da apartmanlarının etrafında yaşayan kedileri, köpekleri, kuşları, solucanları anlatırlar. Onlara karşı koruyucu hisler beslerler. Bu yaş grubu çocuklara yaklaşımda temel amaç, çocuk ile doğal dünya arasında empati kurulmasıdır. Çocukların hem gerçek hem hayali hayvanlarla ilişki kurması teşvik edilmelidir. Çocuklar geyik gibi koşmak, yılan gibi yerde sürünmek, tilki gibi kurnaz, tavşan gibi hızlı olmak ister. Burada nesli tükenen hayvanlara yer yoktur. Çocukların hayatını doldurmaya yetecek kadar gündelik ve sıradan hayvan vardır.
Sekiz on bir yaş arası çocukların coğrafi kapsama alanları birdenbire genişler. Kendi evleri küçülür, önemini yitirir. Keşfedilebilir alanlar giderek daha çok ilgilerini çeker. Bu yaş grubunda yeryüzü ile bağ kurma aşamasında öncelikli hedef, yakın dünyayı keşfetmek, bulunduğun yeri bilmek olmalıdır. Okul, ev, yaşanılan mahalle, yakınlardaki koruluk gibi yakın çevrede kaleler yapmak, küçük hayali dünyalar yaratmak, avcılık ve toplayıcılık, hazine avları, dere ve patikaları izlemek, peyzaj keşfetmek, hayvan bakımı, bahçıvanlık ve toprağa şekil vermek bu yaş grubu için uygun aktiviteler arasındadır. Bu aktivitelerin her biri, çocuğu teorik bilgiye boğmadan ilk elden deneyimleme, yerinde gözlemleme ve öğrenme açısından eşsiz fırsatlar sunar.
On iki on beş yaş arası çocuklarda coğrafi kapsama alanı daha da genişler. En sevdikleri yerler, artık ormanlardan ziyade şehir merkezleridir. Alışveriş merkezleri, kafeler, şehirdeki parklar gibi toplumsal birliktelik alanları daha önemli mekânlar hâline gelmiştir. Erken ergenlik dönemindeki bu çocuklar, "benlik"lerini keşfedip toplumla bağlarını hissetmeye başladıkları için toplumsal eylemlere destek verebilirler. Bu yaş grubu, okulda geri dönüşüm programları yönetme, kuralları uygulama, toplantılarda görüş bildirme, planlama yapma, okul gezilerine katılma yeterliliği gösterebildikleri için üzerinde yaşadıkları gezegenin kurtarılmasına yardımcı olabilir, birlikte yaşadıkları topluluğun yararını gözetebilir, iyiliğine katkıda bulunabilir. Şimdi ve burada yer alan küçük ölçekte sorunların çözülmesine eğilen toplumsal sorumluluk projelerinde yer almak, çocukları çaresizliğe itmez, onlara kendilerini yetersiz hissettirmez ve çevre sorunlarına karşı duyarsızlaştırmaz. Tam tersi bir değişim yaratabileceklerine dair inançlarını arttıran projelere imza atmış olurlar.
Toplumsal eylem etkinlikleri söz konusu olduğunda David Sobel'in şahsi inancı, çocukları dördüncü sınıfa kadar trajediyle karşılaştırmamak yönünde. Sobel, küçük çocukların coğrafi ve kavramsal kapsamlarının ötesindeki büyük, karmaşık sorunları trajedi olarak tarif ediyor ve yağmur ormanlarının yok olması, petrol sızıntısı, Bosna'da Müslümanların soykırıma uğramalarını bu türden trajedilere örnek olarak gösteriyor. Çocukların, kendilerine yakın üzüntülerle yüzleşmelerinde bir sakınca yoktur. Boşanan ebeveynler, ölen evcil hayvanlar, sevilen bir ağacın kesilmesi gibi kişisel trajedilerle başa çıkmayı öğrenebilirler ancak dünyayı tehdit eden ekolojik krizin büyüklüğü ve derinliği karşısında ellerinden bir şey gelmez ve uygun yaşa kadar bunlardan uzak kalmaya hakları vardır. Bunun mümkün olmadığı, erken dönemde bu türden bir bilgiye maruz kaldıkları durumlarda ne yapmalıyız?
David Sobel oğluyla yaşadığı bir deneyim üzerinden bunu da yanıtlıyor:
Oğlum eve gelip "Her dakika bir futbol sahası büyüklüğünde bir yağmur ormanını yakıyorlar, onları kurtarmalıyız!" dediğinde birbiriyle ilişkili iki strateji kullanarak cevap veririm. Önce "Evet bazı yağmur ormanları yakılıyor ve onları kurtarmak için çalışan çok sayıda insan var. Hatta bazı insanlar yakılan ormanların yerine yenilerini yetiştirmek için çalışıyorlar," diyorum. Yani gerçeği kabulleniyor ve sorumluluk sahibi yetişkinlerin sorun üzerinde çalıştığını söylüyorum. Sonra "Biliyor musun bizim de burada, New Hampshire'daki ormanlarımızı daha sağlıklı hâle getirmek için yapabileceğimiz şeyler var ve sen de yardım edebilirsin" diyor, odun ve yaban hayatı için yetiştirdiğimiz koruluğun bakımı ya da elma ağaçlarının budanması işinde onun yardımcı olabileceği şeylerin listesini yapıyorum.
Sonuç olarak dünya ekolojik bir krizle karşı karşıya. Bu bilgi okul müfredatları ve medya aracılığıyla çocuklara olanca çıplaklığıyla ulaşıyor. David Sobel Ekofobiyi Aşmak Doğa Eğitiminde Kalbin Yeri kitabında bu bilgi kirliliğinin çocuklarda yaratabileceği endişe ve kaygı duyguları neticesinde konuya duyarsızlaşma riskinden bahsediyor. Çocukları gelişim dönemlerine göre üç grupta inceliyor ve her gruba nasıl yaklaşabileceğimizi detaylarıyla ele alıyor, Kuş Olmak, Kaplan Kaplan Işıl Işıl Yanan, İçimizdeki Amazon, Dere Takip Etmece gibi eğlenceli etkinlik önerilerinde bulunuyor. Ekofobiyi Aşmak Doğa Eğitiminde Kalbin Yeri hem öğretmenler hem de ebeveynler için çocukların doğal yatkınlıklarına hitap eden çevre eğitim stratejilerini sunan eşsiz bir kaynak. Bir çırpıda okunmayı sağlayan temiz ve akıcı dili için çevirmen İlknur Urkun Kelso'ya da teşekkür etmek gerek.
Ekofobiyi Aşmak Doğa Eğitiminde Kalbin Yeri
Yazan David Sobel
Çeviren İlknur Urkun Kelso
Yeni İnsan Yayınevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder