19 Ekim 2017 Perşembe

SOSYAL MEDYA ORUCU VE BİRTAKIM KARARLAR

Başlamadan önce: 
Bu yazıyı sessizlik içinde yazdım ancak yayımlamadan hemen önce okumaya eşlik eden bir müzik parçası seçmek geldi içimden. Buyurun:



Bir süredir dilediğim nitelikte ve nicelikte kitap okuyamamaktan ve yazamamaktan şikayetçiyim. Niteliği de niceliği de belirlemek benim elimde, oysa. Ders hazırlamak, tez yazmak ya da herhangi bir sebeple başkalarının belirlediği, dayattığı kitapları okumak gibi bir zorunluluğum yok. Yalnızca kendim için, kendi dilediğim kitabı, dilediğim hızda okuyabilirim. Yerine getirmem gereken tek şart var: kitap taşımak, bitirene kadar aynı kitabı taşımak. Bir maymunun iştahıyla aynı anda pek çok kitaba saldırmak işime yaramıyor. Hissettiğim, baskı ve sıkışıklık oluyor. Bunun sebebi bir an evvel, olabildiğince kitap bitirme isteğinden ziyade odaklanamamak. Zamanı iyi kullanamıyorum. İnternette, sosyal medyada, e-postada fazlaca vakit geçiriyorum. Sık sık aklım çeliniyor. Hemen şimdi okunacak yeni kitap listeleri oluşuyor zihnimde, onları temin etmeye çalışıyorum. Kitap istifliyorum. Alma ve okuma dengesi bozuluyor. Odaklanma problemi yaşıyorum. Zamanımı boşa harcıyor olduğumu hissetmek bana hiç de iyi gelmiyor. Bir tür suçluluk, kendime yönelen öfke, kızgınlık... Merak, yeni heyecan dalgaları, bitirilmemiş planlar, projeler... Bu döngüyü kırmaya kararlıyım.
Bunun için bazı adımlar da attım. İşte reçetem:



Gönüllü sadelik:
Çocukları oyun oynarken gözlemlediyseniz bilirsiniz. Sanılanın aksine oyuncağa, etkinliğe boğulduklarında ne yapacaklarını, hangisine saldıracaklarını bilemezler. Ne yapsalar akılları, gözleri diğerinde kalır. Seçeneklerin çokluğu, oyundan aldıkları zevki azaltır. Bir çeşit tükenme, zehirlenme hâli... Aynı çocuk, hele de süre baskısı yoksa doğaya çıktığında bulduğu bir kozalak ve dal parçasıyla saatlerce oyun kurabilir. Çok malzemeyle odağı dağılır, az malzeme ise yaratıcılığı artırır. Bizim okurluk hâllerimiz de buna benziyor. Bir süre yeni kitap almayacağım. Kütüphane ve değiştokuş seçeneklerine ilaveten elimde kışı çıkarmama yetecek kadar okunmamış kitap var. 

Okuma kulüpleri:
Okuma kulüpleri güzeldir. Tek sıkıntısı sürekliliğini sağlamak zordur, kişilerin farklı beğenileri vardır, ortak kitap seçmek sıkıntı olabilir. Hoşunuza gitmeyen bir kitabı arkadaşlarınızın emeğine saygısızlık etmemek, onların motivasyonunu bozmamak için okumaya çalışmak can sıkıcı olabilir. Geniş katılımlı okuma kulüpleri yerine iki üç kişi, ortak belirlediği bir kitabı eşzamanlı okuyabilir, hakkında konuşabilir. Okurların aynı şehirde, hatta aynı ülkede yaşamaları bile şart değildir. 
Ben de kendime bir okuma kulübü arkadaşı seçtim. Konserve Ruhlar bloğunun sahibesiyle eşzamanlı olarak Damızlık Kızın Öyküsü'nü okuyor ve kitap hakkında yazışıyoruz. Henüz devam etmekte olan süreç belki birer blog yazısına da döner. Kim bilir.

Zamanı doğru yönetmek:
Vaktimi çar çur etmemek, dijital tuzakların içine düşmemek için kitap okurken modemi, bilgisayarı kapatıyor, laptopu yakınımdan uzaklaştırıyorum. İki gün önce Facebook hesabımı da dondurdum. Bu seferki mola birkaç haftadan uzun sürecek. Umudum var.

Harekete geçmek:
Yürümenin Felsefesi kitabının arka kapağında dediği gibi "Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden Homo Viator'un eylemidir. Çünkü Yürüyen İnsan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz işte, bu düğümü atmak için."
Alıntı yukarıda. Harekete geçelim, yürüyelim, koşalım, dans edelim. Böylece kaygılarımızı, korkularımızı çözebilir, dünyayla bağımızı güçlendirebiliriz. Daha fit ve mutlu olmak, heybemizi yeni yazma fikirleriyle doldurmak da cabası.

Ya sonra?
Sonrasını bilmiyorum. Elimden geldiğince odağımı dağıtmamaya, bu düzen dahilinde devam etmeye niyetliyim. Bununla beraber tüm kurallar gibi bu kuralın da ihlal edilebileceğini biliyorum. Bunu bilmek de beni rahatlatıyor. Çünkü okumanın ve yazmanın bir sporcu disiplini ya da zorunluluğuyla değil zevk alarak yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu plan da günlük hayatın akışı içinde zamanımı daha iyi ve verimli organize etme isteğinden başka bir şey değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder