Ekoloji temalı festivallerde gösterilen belgesellerin ortak özellikleri vardır. Dünyanın her köşesinde bizimle benzer sorunlar yaşayan insanların gerçek hayat hikâyelerini, mücadelelerini, dayanışmalarını, değişime olan inançlarını, umutlarını taşır ekrana, iyimserlik bulaştırır. Küçük salonları dolduran bir avuç insan, sen, ben, bizim oğlan aynı yerlerde gülümser, hüzünleniriz. Film aralarında, yemeklerde arkadaşlıklar kurulur, sohbetler derinleşir, bilgi ve deneyimler paylaşılır, yeni projelerin tohumları atılır. Amaç biraz da budur. Üreticiyle, tüketiciyi, kaygılı ebeveynle, aktivistleri yan yana getirmek, birlikte harekete geçmek ve aynı amaç doğrultusunda çalışacak toplulukların oluşumunun fitilini ateşlemek...
Düşünüyorum da, en son 2015'in güzünde solumuşum bu havayı. Oysa umuda her daim ihtiyacımız var. O zaman istikamet Bozcaada.
Bozcaada 2014 yılından beri Uluslararası Ekolojik Belgesel Film Festivali'ne (BİFED) ev sahipliği yapıyor. Nihâyet bu yıl, son gün de olsa, gitmeye, festivalin havasını koklamaya karar veriyoruz. Çarşamba günü başlayan festival, izleyicilerini dört gün boyunca iki ayrı salonda (Salhane ve Halk Eğitim Merkezi) toplam 29 belgeselle buluşturuyor ancak pazar günü bize düşen ödüllü filmlerin yeniden gösterimi. Saat 11'de adada olmayı planladığımızdan tercihimizi Salhane'deki 13.00 gösteriminden yana kullanıyoruz. Hangi filme gireceğimizi dahi bilmeden deniz otobüsündeki yerimizi alıyoruz. Bir saatlik yol oyunla bir çırpıda bitiyor. Dönüş biletlerimizi de alınca adanın merkezine yürüyoruz. Deniz kendi deyimiyle "dünyanın en güzel parkı"nda oynayacak ama önce Çiçek Pastanesi'ne uğranıyor. 1,5 saat önce kahvaltı masasından kalkan biz değiliz sanki. Elimizde kurabiye poşeti parka bakan çay bahçesine doğru giderken kendimi tutamıyorum, alçak bir duvarın üzerinden yaprak öbeğinin içine atlıyorum, Deniz de ardımdan. Kurabiye, çay, oyun faslını takiben festival kitapçığını almak üzere Dantela Cafe'ye gidiyoruz. Oradan çıkınca öğle güneşi gözümü alıyor. Gözlük kılıfımın içi boş. Filmi geriye sarıyorum. Çanakkale'de iskelede taktığımdan eminim, gerisi flu. Adada dolandığımız yerlerden tekrar geçiyor, uğradığımız, oturduğumuz yerlere soruyoruz. Nafile. Gözlerimi kısa kısa Salhane'ye gidiyorum. Filmin başlamasına daha vakit var. Koltuklardan birine hamile bir kedi yayılmış. Deniz de onun kadar sakin kalabilir mi acaba içeride? Emin değiliz ancak şansımızı denemeye karar veriyoruz.
İzleyeceğimiz film Thank You For The Rain (Yağmur İçin Teşekkürler)
Kenya, Danimarka, Norveç ortak yapımı belgesel Kenyalı çiftçi Kisilu Musya'nın hayatından kesitler sunuyor.
Kisulu Kenyalı bir çiftçi. Birkaç keçi ve arazi dışında sahip olduğu bir şey yok. Doğanın içinde, doğayla uyumlu her birey gibi yaşıyor. Bulutlara bakıyor, kuşlara, yağmurun, kuraklığın kokusunu duyuyor, değişimleri izliyor, doğanın bereketinden yararlanmak ve yaklaşmakta olan tehlikelerden korunmak için. Ancak doğa alışıldık izlerini sunmuyor ona, değişiyor, şaşırtıyor. Kuraklık uzuyor, mevsim normallerini aşıyor.
Kisulu bir ziraat mühendisi aynı zamanda. Bu değişimin iklim değişikliğinin bir sonucu olduğunun, dünyanın farklı yerlerinde farklı sonuçlar doğurduğunun farkında. Yağmuru çekmek için ağaçlandırma çalışmalarına ağırlık vermek gerektiğini savunuyor. Oysa çiftçiler daha hızlı, gündelik sorunlar peşinde. Karınlarını doyurmak, çocuklarının okul taksidini ödemek, fırtınada zarar gören evlerini tamir etmek... Kisulu yılmıyor. Bıkmadan, usanmadan civardaki köylülere ulaşmaya, fidan dikme çağrısını yinelemeye devam ediyor. Bu toplantılardan birinde Norveçli yönetmen Julia Dahr'ın dikkatini çekiyor. Julia, bir ay boyunca filme almak için izin istiyor. Kisulu'nın tek şartı vardır: kameranın arkasına da geçmek. Çekimler başlıyor. Kisula, Julia ülkesine döndükten sonra kamerasını bir günlük gibi kullanmaya devam ediyor. Kuraklık, yoksulluk, yoksunluk, topluluk kurma çabaları, sel, iş bulma zorunluluğu, Kisula'nın Norveç'e ve Paris İklim Zirvesi'ne yolculuğu, hepsi kayda alınıyor. Yağmur İçin Teşekkürler Kisula özelinde Kenya'da sahip oldukları bir toprak parçası dışında hiçbir şeyleri olmayan, küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenen yoksul çiftçilerin hayatını olanca çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Ve tüm izleyicileri yaşam tarzlarını değiştirme, çevre hareketini destekleme, değişimi yaratmanın parçası olma konularında ahlaki bir seçim yapmaya, doğru yerde durmaya davet ediyor.
Kisulu Kenyalı bir çiftçi. Birkaç keçi ve arazi dışında sahip olduğu bir şey yok. Doğanın içinde, doğayla uyumlu her birey gibi yaşıyor. Bulutlara bakıyor, kuşlara, yağmurun, kuraklığın kokusunu duyuyor, değişimleri izliyor, doğanın bereketinden yararlanmak ve yaklaşmakta olan tehlikelerden korunmak için. Ancak doğa alışıldık izlerini sunmuyor ona, değişiyor, şaşırtıyor. Kuraklık uzuyor, mevsim normallerini aşıyor.
Kisulu bir ziraat mühendisi aynı zamanda. Bu değişimin iklim değişikliğinin bir sonucu olduğunun, dünyanın farklı yerlerinde farklı sonuçlar doğurduğunun farkında. Yağmuru çekmek için ağaçlandırma çalışmalarına ağırlık vermek gerektiğini savunuyor. Oysa çiftçiler daha hızlı, gündelik sorunlar peşinde. Karınlarını doyurmak, çocuklarının okul taksidini ödemek, fırtınada zarar gören evlerini tamir etmek... Kisulu yılmıyor. Bıkmadan, usanmadan civardaki köylülere ulaşmaya, fidan dikme çağrısını yinelemeye devam ediyor. Bu toplantılardan birinde Norveçli yönetmen Julia Dahr'ın dikkatini çekiyor. Julia, bir ay boyunca filme almak için izin istiyor. Kisulu'nın tek şartı vardır: kameranın arkasına da geçmek. Çekimler başlıyor. Kisula, Julia ülkesine döndükten sonra kamerasını bir günlük gibi kullanmaya devam ediyor. Kuraklık, yoksulluk, yoksunluk, topluluk kurma çabaları, sel, iş bulma zorunluluğu, Kisula'nın Norveç'e ve Paris İklim Zirvesi'ne yolculuğu, hepsi kayda alınıyor. Yağmur İçin Teşekkürler Kisula özelinde Kenya'da sahip oldukları bir toprak parçası dışında hiçbir şeyleri olmayan, küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenen yoksul çiftçilerin hayatını olanca çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Ve tüm izleyicileri yaşam tarzlarını değiştirme, çevre hareketini destekleme, değişimi yaratmanın parçası olma konularında ahlaki bir seçim yapmaya, doğru yerde durmaya davet ediyor.
Yağmur İçin Teşekkürler'i sevdim, çünkü:
Bana zorluklar karşısında devam etme azmi, umudu verdi.
Bana zorluklar karşısında devam etme azmi, umudu verdi.
Doğanın bana sunduğu nimetler için çok daha fazla şükretmem gerektiğini hatırlattı.
Tüketim alışkanlıklarımı yeniden sorgulamama vesile oldu. Daha da sadeleşmek mümkün.
Tüm hayvanların, böceklerin aynı amaç için, birlikte çalıştığı zaman başardığını hatırlattı.
Bana bir topluluğun parçası olmasının verdiği güven ve umut duygusunu anımsattı.
Filmin ardından üreticileri ve tüketicileri biraraya getirmeyi amaçlayan bir sohbete dahil olma imkânı buldum.
Güneşli havanın, yavaşlığın tadını çıkardım.
Gözlüğümü kaybedip yeniden bulmanın sevincine vardım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder