4 Aralık 2019 Çarşamba

NASIL YAZIYORLAR? (21)

Yazarların okuma alışkanlıkları okurun ilgisini çeken bir konu. Sevdiğim, sevmediğim, okuduğum, okumadığım tüm yazarların söyleşilerinde yazım, üretim aşamasına dair söylediklerini iştahla, ilgiyle okuyorum. 
Kurmacabiyografiler, web günlüğüm olduğuna göre, yeri geldikçe buraya da not düşebilirim.
İşte yirmi birincisi: Behçet Çelik



Öyküler hakkında tek tek bir şey söylemem zor, hangisini nasıl saiklerle yazmaya başladığımı hatırlamıyorum, o yüzden romanlardan söz edeceğim. Dünyanın Uğultusu'nu yazarken çok basit bir fikir vardı kafamda. Üniversite sınavında hukuk değil işletme yazsaydım (ki çok popülerdi o zamanlar), peşinden bir şirkette çalışmaya başlayıp böyle bir kariyer edinseydim (ve edebiyata bulaşmamış olsaydım) nasıl biri olurdum? Böyle biri olmak nasıldır sorusuyla kalkıştım diyebilirim o romana. Yine de adamı işi gücü varken değil de işsizken, öyle ortada kalakalmışken düşündüm. Bu kişisel krizin adamın dünyasına girmek için daha uygun bir imkân sunacağı da belli belirsiz vardı kafamda. Yazmaya başlarken sürdüreceğimi de sanmıyordum, el yordamı, sıkılınca bırakırım diyerek başlamıştım, olaylar yazdıkça ilerledi. Bir yıl kadar sürdü yazılışı, hangi bölümünü nerede, nasıl tasarladığımı bile hatırladığım bir süreçtir. Heves bahsinde de şunu söyleyebilirim. O yıllarda okuyup çok sevdiğim iki roman, Bir Kadının Penceresinden ve Bir Solgun Adam gibi bir roman yazmak istiyordum. Çarpıcı olmayan bir hayat sessizce çarpıldığında, neler olup bittiği...
Soluk Bir An'ı ise gençliğinde çarpılırcasına hiç âşık olmadığını söyleyen bir tanıdığımın orta yaşın eşiğinde âşık olmasından esinlenerek yazdım. Böyle bir adam nasıl yaşar aşkı sorusunun peşinden gitmeye çalıştım. Aşkta gecikmiş, başka şeyleri çok geride bırakmış, kendine kapalı bir dünya kurmuş, kendisinden beklenenleri iyi kötü yerine getiren bu adam için aşk da bir kriz haliydi. Bir de yazmaya başlamadan önce zamanların karıştığı bir anlatım kurma fikri vardı kafamda. Şimdiki zamanın geniş zaman gibi kullanılması, geçmiş zamanla şimdiki zamanın belirsizce yer değiştirmesi. Bunu denemek isteğiyle romanın kurgusunun kafamda belirmesi aşağı yukarı aynı zamanlara rastladı. Buna paralel olarak üçüncü tekil kişinin neredeyse birinci tekil gibi anlatmasını istiyordum. Tam olarak bilmiyordum, belki sadece seziyordum, üçüncü kişiyle birinci kişinin bu denli yakın olmasının bir imkân sunabileceğini. Sonuçta, ortaya çıkan romanda -var idiyse- böyle bir imkândan ne ölçüde yararlandığımı da kestiremiyorum. Başta planladığım şekilde yürümedi, kurgu olarak da, anlatım olarak da, ama yürüdü, romanın akışı yazdıkça ortaya çıktı.
Kaynak:
Kurbağalara İnanıyorum
Edebiyat Üzerine Yazışmalar
Barış Bıçakçı . Behçet Çelik . Ayhan Geçgin
İletişim Yayınları


















2 yorum:

  1. Merhaba. Blogunuz oldukça dolu ve yararlı bilgiler barındırıyor.Emeğinize Sağlık.Eğer zaman ayırmak isterseniz,yeni açtığım bloga göz atıp takip ederseniz beni oldukça mutlu edersiniz.Sağlıcakla Kalın.

    https://hepfragmanizle.blogspot.com/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. :) Bloğunuza bakacağım.

      Sil