NotaBene Yayınları bünyesindeki öykü ve roman yazarlarına pandemi günlerinin nasıl geçtiğine dair birtakım sorular yöneltti. Çektiğimiz videoları İnstagram üzerinden yayınladı. Teknik konularda pek iyi sayılmam. Video çekme ve transfer işi teknik meselelere takıldığı için instagramdan paylaşma imkânı bulamadığım yanıtları buradan paylaşmış olayım. Ev karantinasının daha sıkı olduğu bahar günlerini hayal ederek okumanızı tavsiye ediyorum.
Korona günleri nasıl geçiyor?
Pandemi, hepimizin hayatında
köklü değişikliklere yol açtı. Okullar kapandı, sokağa çıkma kısıtlamaları geldi.
Kimi sektörler ise neredeyse durma noktasında. Diş hekimliği de onlardan, biri. İlk
haftalar, kaygıyı yatıştırıp mesleği güvenli hâle getirmenin yollarını
arayarak, araştırarak, yeni olana adapte olmaya çalışarak geçti. Şimdi haftanın
iki günü çoğumuzun televizyon ekranlarından bildiği tulumların, N95 maskelerin
içinde acil diş hekimliği hizmetini sürdürüyorum. Diğer günlerde ise kızımla
beraber arkadaşlarımızın arazisine çektiğimiz karavanda yaşıyorum. Bu sayede
günlerim kentte ve kırsalda olmak üzere ikiye ayrıldı. İlkinde pandeminin bireysel
ve toplumsal etkilerini, ikincisinde ise doğanın uyanışını izliyorum.
Yazmasaydın deli olur muydun?
Yazma eylemi süresince, kendime
virüsün ve günlük kaygıların erişemediği korunaklı bir alan yaratıyor, aynı
zamanda küresel ölçekte süregidenin bireysel etkilerini kayıt altına almış
oluyorum. Yazmasaydım deli olmazdım belki ama daha kaygılı ve vesveseli
olacağım ve tüm bunları unutacağım da kesin.
Kitabın çıktıktan sonra hayatında neler değişti?
İkinci kitapla beraber evde yazar
olarak kabul görüyorum sanırım. Yazmaya koyulmak için ev bireylerinin uyumaya
geçmesini beklemeden çalışma odama kapanma lüksüne kavuştum. Bu da az şey
değil.
Yazarken sana yol gösteren birileri oldu mu, ona buradan el sallamak
ister misin?
Başta atölye eğitmenlerim
Mario Levi ve Yeşim Cimcoz, ham metinlerin ilk dinleyicisi, ilk okuru olan
atölye arkadaşlarım olmak üzere çok sayıda insanın üzerimde emeği var. Öykülerime
isim bulmakta zorlandığım zamanlarda metnin içinden tereyağından kıl çeker gibi
başlık bulan Ömür, kimi öykülerimin ilk okuru olup yapıcı eleştirileriyle
metnin gelişmesine destek veren Sibel, Füsun, Reyhan, Onur, Gaye ve Sakine iyi
ki varsınız. Teşekkür ederim.
Çalışma masan var mı? Gösterebilir misin?
Evet, bir çalışma odam ve masam
var. İlk kitabı gece herkes uyuduktan sonra, yemek masasının bir köşesinde,
ikinci kitabı ise kızımı okula bıraktıktan sonra kordonun kafelerinde, çay
bahçelerinde yazdım. Bu günlerde daha çok karavanın önündeki bu küçük masada
yazıyorum. Mekân konusunda pek kaprisli değilim. Doğrudan müdahale gelmediği
sürece, her yerde, her koşulda yazabilirim.
Eleştiri nerede yaşıyor biliyor musun, hiç yolda karşılaştın mı?
İyi bir yazarın elinden çıkan her
deneme ve kuram kitabı, yazarı yaşamıyor dahi olsa, çağını aşan bir anlayış ve
kavrayışla, yazmaya ve yazılı metinlere dair kayda değer bir eleştiri sunuyor. Eleştiri
kütüphanelerde, kitap kapaklarının altında, kimi dergi köşelerinde, kendi
özelimde ise dost sohbetlerinde, mektuplarında yaşıyor.
Eleştirmek isteseydin, Türkiye edebiyatında neyi eleştirirdin?
Toplumsal bir gerçeği, bir gazete
ya da televizyon haberi gibi aktaran, bir anda tüketilen ve daha fazlasını vaat
etmeyen metinlere ve yazarlara fazladan paye verildiğini görüyorum. Oysa
edebiyatta önemli olan neyi anlattığın değil, nasıl anlattığın.
Sözün özü, metnin niyetinin, yazarın tarafının, içeriğin önüne geçmesine,
yazarın yakasına “meselesi olan yazar” rozeti takılmasına itirazım var.
Şu an ne okuyorsun?
Sevinç Sayan Özer’in İmge
Kitabevi’nden çıkan Çağdaş Kısa Öykü Sanatı ve Politikaları adlı kitabını
okuyorum. Sevinç Hanım, Kadın Çalışmaları, Mit Araştırmaları, Karşılaştırmalı Edebiyat,
Edebiyat Kültür ve Politika konularında çalışan bir akademisyen. Dergilerde
okuduğum, sunumlarda dinlediğim, her defasında ufkumu açan birikimlerini,
deneyimlerini bu kapağın altında toplamış. Severek, öğrenerek, altını çize çize
okuyorum.
Notabene’yi birkaç cümle ya da sözcükle tanımlamak ister misin?
Notabene, genç, dinamik, öyküye
ve yeni yazarlara kapısı açık, verilen sözlerin tutulduğu bir yayınevi. Bünyesinde
çalıştığı yazarların özgünlüğünü koruyan, onları tırpanlamayan, güven veren,
özgür hissettiren, kaleminin uçuş uçuş olabilmesine izin veren dünyalar tatlısı
bir de kadın var, Sibel Öz. Dolayısıyla bence Notabene ismiyle müsemma, buraya
dikkat dedirten bir butik yayınevi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder