99
depreminde üniversite öğrencisiydim. Sarsıntıyla uyandığımda ne yapacağımı bilemediğimi,
ne olduğunu kavramakta zorlandığımı hatırlıyorum.
Birkaç gün öncesinde bir
gökyüzü olayı vardı. Tam güneş tutulmasıydı galiba. Ablamla Eminönü'nde
buluşmuştuk. Arkeoloji müzesini falan gezmiş, bir şeyler yemiş, tutulmayı
izlemiştik. Bana bu tür gökyüzü olaylarından sonra birtakım doğal afetler
olabildiğini, birbirimize iyi ve nazik davranmamızı söylediğini hatırlıyorum ve
bu sözü tutamadığımızı. Çünkü deprem gecesi uyumadan önce tartışmıştık ve ben
hırsımdan kapımı kilitlemiştim. Çok sıcaktı. Geceliğin bile fazla geldiği kuru,
sarı bir sıcak... İç çamaşırlarımla üzerim açık yatmıştım. Sarsıntının kaçıncı
saniyesinde yataktan kalktım bilmiyorum. Ablam kapıyı çalıyordu. Lambayı ve
kapıyı açtım. Kapının eşiğinde aydınlıkta sallanırken “Ne oluyor?” diye sordum.
Deprem olduğunu algılamaktan hayli uzaktım. Eni konu fantastik şeyler geçiyordu
aklımdan: nükleer savaş, uzaylı istilası, bu neyin kafası. Elektrikler kesildi.
Sallanmaya devam ettik. Ablam “Bitsin artık, yeter,” derken ben adeta dondum.
Sarsıntı bitince “Hadi,” dedi. “Nereye?” diye sordum. Sorumun manasızlığı
karşısında şaşkındı. Yine de açıkladı. Çünkü büyük kardeş olmak bunu
gerektirir. “Aşağıya tabi.” Karanlıkta el yordamıyla şort, tişört buldum.
Giyindim. Koridorda baharatlı bir koku vardı. Kitaplığın rafından yere düşüp
kırılan parfüm şişesinden yayılan. Cam kırığına bastım çıplak ayak. Ayak
tabanım kanadı. Anahtarı almayı akıl ettik her nasılsa. Komşuların ışıldakla
aydınlattığı merdivenlerden aşağı indik. Tecrübe ve soğukkanlılık işte. İki çocuktuk neticede evde yalnız, yaşımız kaç olursa olsun.
Tüm mahalle dışarıdaydı. Cep telefonundan sevdiklerine ulaşmaya, radyodan depremin üssünü anlamaya çalışıyorlardı ve ben öylece duruyordum. Bu kadar yoğun stres anlarında benim tepkim donmak galiba. Bunu hayatımın başka stresli anlarından da biliyorum. Pijamamı çıkarmadan gün boyu oturduğum, akşama kadar aynı şarkıları dinlediğim, kuruyan çamaşırları ipten almaya elimin varmadığı, kirli çay kupamı mutfağa taşıyacak gücü kendimde bulamadığım zamanlardan... O zamanlardan birinde Antakyalı biriyle evliydim. Üç yıl kadar… Yıllardır ne sesini duydum ne haberini aldım. Antakya’nın dümdüz olduğu haberi yakınca hepimizi mesaj attım, geçmiş olsun dilemek için. İnsanın eski sevgilisine yıllar sonra bu vesileyle ulaşması tuhaf şey. Can kaybı yokmuş çok şükür. Çok yakınım dört kişi enkazdan çıktı, dedi. Soramadım, kim diye. Tanıdığım bir kuzen mi, dayı mı, amca mı bilemedim. İnsanın bilgisi her zaman sınırlı ne de olsa. Bütüne tam olarak vakıf olmak ne mümkün. Böyle zamanlarda düşüncelerim gibi kelimelerimin de soyuna kıran giriyor. Birkaç dakikayı geçmiyor telefon görüşmelerim, üç beş satırdan fazla sürmüyor mesajlarım. Zor zamanlardan geçerken vücudun hipotermiye girmesi gibi bir şey oluyor bana. Yanlış kelimeler çıkıyor ağzımdan öyle kırıcı, uygunsuz anlamında değil. Bonding fırçası yerine bant istiyorum, artikülasyon kağıdı yerine lastik. Hastayla konuşurken duruyorum, bir es verip sonra başlıyorum izah etmeye. Buz tutmuşum da, konuşmaya, eyleme geçmeye başlamak için sıcak suya ihtiyacım var gibi bir şey. O susma aralığı tam da ihtiyaç duyduğum çözülmeyi sağlayacak sıcak su misali yetişiyor bana. Ne zaman geçecek bu hal bilmiyorum. Başım çatlayacak gibi ağrıyor. İki gündür daha da yoğun. Her sabah zonklayıcı bir baş ağrısıyla uyanıyorum. Ancak akşam saatlerinde dağılıyor. Kendime küçük görevler veriyorum. Bugün iki odayı süpürdüm örneğin. Deniz’in arkadaşının doğum gününde severek yediği sosisli börek için sosis aldım. Çamaşır makinesi dönüp duruyor arkada. Kahvaltı için domates, salatalık da var. Ekmek almayı unuttum. Onu üşenmez sabah taze taze alırım. Okuduğum çocuk kitapları var sonra. Birkaç satır yazarım hepsine dair. Şimdi sırası değil, demeden.
o kadar alışmışım ki internette beğendiğim bi şeyi like lamaya, ne zaman sevdiğim bi blog yazısı görsem like butonu arıyorum. ama güzel, olmasın, bu sayede like almak için yazılan bi platforma dönüşmüyor blogger.
YanıtlaSilben de depremde eski sevgilime ulaştım yıllar sonra ilk defa. tuhaftı gerçekten. ben de onun yaşadığını duyunca ayrıntı soramadım. tanıdığım kimse yoktu ailesinde ama onu ne kadar etkileyen bi yakınlık vardı aralarında, bu önemli, akraba var akraba var, yine de soramadım işte. zaten internet, şarj sıkıntısı var bi de bana ve soran kimbilir kaç kişiye tek tek bunları açıklaması gerekmesin diye düşündüm. yine de merak ettim, ediyorum tabi.
Ne iyi ettiniz de selam verdiniz. Beğen tuşu kelimelerin yerini tutmuyor. Korkunç bir felaket yaşadık. Kurtulan herkes sağlıklı ve güvende kalır dilerim.
Sil