Defalarca okunmaktan buruşmuş mektubu alıp silkeledi. Masaya döküldü kelimeler. Avucuna topladı. Zar misali attı boşluğa. Yeniden dizilip yerleştiler boş sayfaya.
Kırmızı bir alevdi öfkesi
Teninin altında çatırdayan
Deniz mavi ve çizgili
Uzakta bir deniz feneri
Onu neşeye çağıran bir yıldız gibi
Dalgalarla uzaklaşmakta
Yapamam, dedi iç ses. Hep bir yetersizlik içinde. Kuvvetli, kavurucu. Nerede, ne zaman başladığı, belli. Ne zaman biteceği belli olmayan bir karmaşa. Yoksunluk en çok da, tenini, zihnini yakan. Kan kırmızı bir öfke, her daim çırpınmakta. Oysa neşeyle zıplayan toplar gibi atılmıştı hayata, meraklı, oyuncu ve hevesli. Denizin mavisi, güneşin sarısı, portakalın turuncusu, can eriğin yeşili hepsinin içinde sarmalanmıştı.
Nerede şimdi renkler? Nerede sarılar, turuncular, maviler, yeşiller? Neden yalnızca kırmızı elinde kalan? Sıcak ve boğucu. Yıldızsız bir gecede neşesini kaybetmişti çocuk, sesini, geçmişini, geleceğini, annesini. Günün aydınlanmasını ve renklerin bir bir belirmesini bekleyemez. Çırpınan dalgaların sesiyle ayaklandı. Kumların üzerinde yol aldı. Çakıl taşları paraladı ayak tabanlarını ki onları oluşturan mineraller parlamakta, dolunayın ışığında. Yıldız yıldız olup tuzlu suya akmak istedi. Bedeni çakılların üzerinde yuvarlandı, suya, akıntıya bıraktı kendini, tel tel parçalanmaya, un ufak olmaya ve kavuşmaya.
https://youtu.be/NrgcRvBJYBE?si=fBBCPii8E-bJ-fzy
YanıtlaSilhatırlattı bana..
Klibi izlemediğimi fark ettim. Evet, çağrıştıran bir yanı var. Paylaştığın için teşekkür ederim.
Sil