Ebeveynler için yarı yıl tatili, biraz da çocukların gönlünü hoş tutma, birlikte zaman geçirme, dinlenme, eğlenme zamanı. Planlar yapılıyor, kıyafetlerin, ayakkabıların, aksesuarların yanı sıra hevesler, meraklar da konuyor o valizlere... Yüzler gülsün diye, anılar kalsın diye çıkılan tatilden geriye koca bir yas kaldı şimdi. Bolu Kartalkaya'da çıkan yangın hepimizi derinden sarstı. Yangından canını kurtaranların ifadeleri, sosyal medyada paylaşılan taziye mesajları, çocukların fotoğrafları... Hepimiz üzgünüz, hepimiz öfkeliyiz. Yaşadığımız onlarca afetten hiçbirinin milad sayılmadığının, gereğinin yapılmadığını bilmenin verdiği duygular yumağı içinde savrulup duruyoruz. Keder, kanıksama, utanç, öfke, çaresizlik... Ne çok duygu var üzerimize çöken.
Bu satırları kızımla çıktığım Bansko'da, bir otel odasında yazıyorum. Bir ay önceden ayarladım tatili. Moral olsun, dinlenelim, şu Çanakkale'ye yağamayan karı görelim, kayakta gönlümüz yok ama kartopu oynar manzaranın tadını çıkartırız, sıcak su havuzuna gireriz düşünceleriyle planladım. Gün gün saydım. Hevesim, heyecanım, merakım gönlümde. Tıpkı o aileler gibi. Tam yola çıkacağımız gün aldık yangın haberini. Ölümün ne zaman, nereden geleceğini bilmiyoruz elbette. Yaşlanarak uykumuzda mis gibi bir ölüm hayal ediyoruz. Genç ölümlerde içimiz cız ediyor, evlerden ırak diyoruz. Bir ailenin tüm fertlerinin musalla taşında yan yana yatmasının kederi çok fazla. Yakınını kaybeden herkese baş sağlığı, dayanma gücü diliyorum. Umarım sorumluların ceza aldığını görürler. Bu bile bir umut artık bizim ülkede. Yazık çok yazık.
Bansko sevimli bir yer. Kendine has bir mimarisi var. Dik çatılar, ahşap dikmeler ve balkonlar, az katlı binalar, kar kaplı zirveler, masmavi gökyüzü... Çanakkale'ye kıyasla mis gibi bir hava. Yürüyorsun ve üşümüyorsun. Daha ne olsun. Gerçek sıcaklık ve hissedilen sıcaklık konusunda Çanakkale'nin eline kimse su dökemez. Orada kamburunu çıkaran ben, on binlerce adım attım hiç şikayet etmeden.
Bugün dağa çıktık. Yukarıda hiç otel olmaması dikkatimi çekti. Yukarıya çıkmanın iki yolu var: kara yolu ve teleferik. Bulgarlar teleferiğe gondola diyor. Tuhaf doğrusu. Sıra konusunda gözümüzü korkuttu rehber ve de Google. Otelin önünden minibüse bindik. Nefis manzara ve Bulgar ezgileri eşliğinde döne döne kayak merkezine vardık. Şoför komşu haydi diye ritim tutmaya, gerdan kırmaya davet etse de biz sakın sakin oturduk. Yukarıya doğru çıkan bir kayan bandın üzerinde yukarı çıktık. Basit ve çok kısa bir pistten aşağı yürüdük. Kartopu oynadık. Sıcak şarap içtik. Ormanda yürüyüş yaptık. Bir şeyler yedik içtik. Ve tekrar otele döndük. İşe mola vermek, birlikte zaman geçirmek, saçma sapan gülmek iyi geliyor ailelere. Günlük hayhuy içinde birbirinden esirgediğin özeni, ilgiyi gösteriyorsun. Anılar biriktiriyorsun. Çocuklar hızlı büyüyor. Gün gelecek yılda birkaç haftayla sınırlı kalacak belki de görüşmeler. Fırsat varken tadını çıkartmak gerek. Ah konu geliyor, yangına, bizim ülkeye mahsus saçma sapan ölümlere dayanıyor. Biz nohut oda bakla sofa büyüklükte muayenehanelerimizin ruhsatı için itfaiyeden onay alıyor, tahliye planı asıyoruz. Her sene yangın tüpünü değiştiriyor, işyeri güvenlik uzmanlarına ödemeler yapıyoruz. Bunları yerine getiren iki diş hekimi, tıpkı benim şu an yaptığım gibi çocuklarıylaniyi zaman geçirmek için tatile gitti ve iki evladıyla beraber orada yanarak öldü. Bazen düşünüyorum da bu ülkede yaptığı işin arkasında duran, hatasını telafi eden yegane meslek grubu doktorlar galiba. Yayın yasakları yerine sorumluluğunu yerine getirmeyen, daha fazla kâr için insan hayatını hiçe sayan kim varsa yaptıklarının ve yapmadıklarının bedelini ödesin. Biz de dünya gözüyle görelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder