21 Şubat 2014 Cuma

Galina'ya Veda


Nazım'la 7 Yıl kitabının yazarı, Nâzım'ın doktoru, hemşiresi, sekreteri, çevirmeni, Galina Grigoryivna Kolesnikova, 17 Şubat 2014 tarihinde 97 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Galina'ya kitabın türkçe çevirisi için Can Dündar'ın kaleme aldığı önsözle veda edelim.

GALİNA'YA VEDA

Beyaz gecelerin, akşamdan kalma aydınlığında uçmuştuk Moskova’dan Urallar’a…
Serin bir Temmuz sabahıydı.
Rus uçağı bizi Çaykovski’nin doğum yeri olarak nam salmış İjevsk’e götürüyordu.
Oradan bir taksi kiralayıp Votkinsk’e geçtik.
Yanımda, Nâzım Hikmet Vakfı’nın genel sekreteri Kıymet Coşkun vardı.
Votkinsk’te çok katlı sosyal konukları andıran bir apartmanın giriş katında kapıyı çaldık.
Kapıyı, mavi gözlerine kadar inen beresiyle 82 yaşında, güler yüzlü, sevimli bir ihtiyar açtı.
Oydu:
Galina Gregoryevna Kolesnikova….
Kısaca “Galya”…
Nazım Hikmet’in “Kanaryacık”ı”… “Güllü hanım”ı… “Galuşka”sı…
Samimiyetle içeri buyur etti bizi…
Küçük, basık, bakımsız bir evdi.
Ama evin asıl önemini salona girince fark ettik.
Burası, içinde insanların yaşadığı bir “Nazım Hikmet Müzesi”ydi.
Şairin şiirlerini yazdığı masa, notları, kitapları, kütüphanesi, dünyanın dört bir yanından ona gönderilen hediyeler, oğlu Memet’in çocukluk resmi… hepsi, hepsi salonda duruyordu.
Sanki Nâzım dün evden çıkıp gitmiş gibi…

Nazım Hikmet belgeseli için röportaja gitmiştik.
Galina’nın boynunda Nâzım’ın hediyesi tahta oyma bir broş vardı. Ayağında yine Nâzım’ın hediyesi eskimiş ayakkabılar…
Çekim öncesi ikram faslında fark ettim, aradan geçen 40 yıla rağmen hala “Nâzım” derken buruşuk yüzünün çiçeklendiğini….
Haksız değildi.
1953′ten 1960′a kadar 7 yıl beraber olmuşlardı. Kitapta da okuyacağınız gibi Nazım “Kendinle gurur duy. Ben hiçbir kadınla seninle olduğu kadar uzun süre birlikte yaşamadım” demişti.
Kendi deyimiyle “Nazım’ın karısı”ydı.
Sadece karısı mı?
Doktoru, hemşiresi, sekreteri, tercümanı, mihmandarı, aşçısı, şoförü, daktilografı, muhasebecisi, kameramanı, hatta berberi, tellağı, dert ortağı…
Şair’i 4 kez Azrail’in elinden almış, şiirlerini ilk o dinlemiş, 7 yıl boyunca her gittikleri yerde hemen yanıbaşında olmuştu.
Kitapta da bahsedilen Peredelkino’daki kır evinde bulunan 4 metre uzunluğunda masanın bir ucunda Türkçe klavyeli daktiloda Nazım yazar, bir uçtaki Rusça klavyeli daktiloda Galya çevirirdi.
Seyahatteyseler vapurda, trende, arabada Nazım’ın aklına gelen bir düşünceyi, mısrayı portatif daktilosunda yazan yine O’ydu.
Fotoğraflarında sıkça görünen tayfa fanilasını o almıştı.
Nazım’ın Memet’e gönderdiği oyuncak atı da…
Münevver’e yolladığı hediyeleri de…
Nazım yurtdışındaysa Münevver’e parasını o yollar, makbuzlarını o saklardı.
Nazım’a karısından gelen mektupları birlikte okurlar, birlikte yanıtlarlardı.
Kimilerine göre KGB ajanıydı Galya; Nazım’ı izlesin diye eve yerleştirilmişti.
Kimine göre ise Nazım’ın Moskova’daki en büyük şansıydı. “O olmasa, çok önceden sekte-i kalpten giderdi” büyük Şair…
“16′dan 70′e kadar her yaştan kadının aşık olduğu adam”a o da tutulmuştu.
“Birbirimizi seviyorduk, ama nikahlanamıyorduk” diyor kitapta…
Buna inanmayanları 50 yıl bir Türkolog dostunun evinde sakladığı görüntülerle yanıtlıyor.
Peki “Hikmetoviç”i neden bir tek şiir dahi yazmamıştı onun için?
Neden diğer sevdalılarına yolladığı mektuplar ateş dolu satırlarla doluyken ona
“Canım, güllü hanım”, “Neşe kaynağım benim”den fazlasına kalemi gitmemişti?
Galina, kitapta bunu Nazım’ın evli oluşuyla açıklıyor:
“Bana adanmış şiirler yazmamasını ben rica ettim, o da bu ricamı yerine getirdi. Şiirler yayınlanırsa Münevver’i yaralardı” diyor.
Aynı gerekçeyle fotoğraf çektirmekten de kaçınmış.
Nazım’ı, Münevver’in hatırası, fikri, fotoğrafları, mektuplarıyla paylaşmak zorunda kalmış.
O yüzden -kitapta da anlattığı gibi- Nazım’ın kafasında Münevver’le kendisinin tek bir kişi halinde birleştiklerini düşünüyordu.
Nazım’ın ona, “Canım, kızım, biricik anam, Adil Giray’ım, yoldaşım, bacım, Memet’im, Münevver’im, Galyam” diye hitap etmesi boşuna değil…
Bu güleryüzlü Rus kızını bütün sevdikleriyle özdeşleştiriyordu belki…
Nitekim vasiyetnamesini de ona emanet edecek ve kendisi göçüp gidince, mirasının yüzde 70′ini Münevver ve Memet’e bıraktığını belirten vasiyetnamesini tabutun başında Münevver’e (bütün mektuplarıyla birlikte) vermek yine Galina’ya düşecekti.
Bütün bunlardan sonra Nazım bir gün her şeyini bırakarak kaçıvermişti ondan…
Galina’ın kitapta üstünkörü bahsettiği o Osipovka seyahatinde yoğunlaşan bir yeni ilişki yüzünden… Bu terk edişin nedeni, nasılı yok kitapta…
Ama Nazım’ın her şeye tercüman olan son mektupları var:
“Galyam!
Bunu yapıyorsam başka bir şey yapamadığım içindir” diye başlıyor ilki…
“Beni 4 kez ölümün elinden aldın. Sağol kızım” diyor.
Yeni sevgilisinin yanından yolladığı “son mektup” en zoru:
Mart 1960:
“Galya merhaba…
Bugün gidiyorum. Sağlığım fena sayılmaz. Tek sorunum iyi uyuyamamak. Çalışıyorum. Şiir yazdım. Münevver’e para gönderdiğin için teşekkür ederim. Ben, senin sadık bir dostunum. Sen de benim kızımsın. Öpüyorum. Annene, Anka’ya selam söyle. Güzel süveter için teşekkür ederim. Nazım Hikmet”.
Bu mektuplarda Nazım, “kadınlık gururunu çiğneyen bu acı karşısında ayakta durabileceğini” söylüyor ona…
Ben gittiğimde hala ayaktaydı Galya…
Terlikleriyle evden kaçarak ansızın başka bir kadına giden sevdalısının peşinden ona arabasıyla para, süveter, portakal, limon gönderecek kadar ayakta…
Şair’e kaçtığı yerde gözkulak olması için doktor bulacak kadar ayakta…
“Kalsa benimle daha uzun yaşardı, ama o güzelim şiirleri yazamazdı. Çünkü o şiirleri ona aşk yazdırıyordu” diyecek kadar ayakta…
Hayran kalmıştım bu samimiyetine…
Konuştukça, anlattıkça hem onu hem Nazım’ı daha yakından tanımıştım.
Kitapta da göreceğiniz gibi Şair’in sadece sağlık durumunun değil, edebiyat kavgasının da, siyasi mücadelesinin de, aşk hayatının da tüm ayrıntılarına hakimdi.
Oyunu muhalif bulunarak Moskova’da repertuardan çıkarıldığında nasıl intihara kalkıştığından, gemi hapishanesindeki eziyetlerin onun vücudunda ne tür tahribatlara yol açtığına kadar her şeyi biliyordu.
Lakin, bunca yıl sonra bile Nazım’a zarar verebileceğini düşündüğü ayrıntılarda kamerayı kapattırıyor ve anlatacaklarının sır olduğunu söylüyordu.
Belki yine aynı koruma içgüdüsüyle, merak edilen bazı çatışmaların perde arkasını açmıyor Galina kitabında…
Anılarda, Nazım’ın Stalin konusundaki sıkışıklığına, ısrarlı taleplerine rağmen Sovyet pasaportu alamamasına, SBKP’nin XX. Kongresine çağırılmamasına, “İ. Bilen” ve TKP ile ilişkilerine dair bilgiler arayacak olanlar hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Bunların anlatmamasına ve kendisinin de kabul ettiği gibi acele ve darmadağın kaleme alınmasına rağmen “Nazım’la 7 Yıl”, son derece önemli bir tanıklık…
Nazım’ın hayatının az bilinen bir dönemine ışık tutan bir belge kitap…
Galina’nın gözlemlerinin yanı sıra, onun Nazım’dan dinlediklerine de yer veren çok ayrıntılı bir biyografi…
Galina’nın titizlikle sakladığı mektuplardan, gidip bulduğu haberlerden, aklında kalan anılardan süzdüğü bir Nazım portresi…
Nazım Moskova’ya geldiğinde Sovyet yurttaşlarının ona yolladığı mesajlardan dostlarıyla yazışmalarına, daha önce yayınlanmamış makalelerinden onunla ilgili çıkan yazı ve yorumlara, gezi notlarından az bilinen şiirlerine, masallarından tiyatro, mimarlık eleştirilerine kadar pek çok orijinal bilgi ve belge bu kitapla bize ulaşıyor.
Evinde görüşmemizi noktaladığımızda göstermişti Rusça yazdığı kitabını Galina;
“Sizce Türkiye’de bununla ilgilenen olur mu” diye sormuştu.
İşte nihayet Halkevleri ilgileniyor ve “Nazım’la 7 Yıl”ı, Nazım’ın anadilinde yayınlıyor.
Uzun önsözümü son bir dilekle noktalayayım:
Gelin çok geç olmadan ve Galina hepsini teker teker elden çıkarmadan Nazım’ın eşyalarını, masasını, kütüphanesini, kitaplarını, film ve fotoğraflarını alıp Moskova’ya taşıyalım. Bunları Vera Tulyakova’nın evinde kalan eşyalarla birleştirip Moskova’da dört dörtlük bir Nazım Hikmet müzesi açılması için kolları sıvayalım.
Bu hem Nazım’a hem dünya edebiyat tarihine karşı borcumuzdur.

Nazım’a oralarda iyi baktığı, ömrünü uzattığı ve bizlere bu kitabı bıraktığı için Galina’ya, kitabı Türkiye’ye kazandırdığı için de Halkevleri’ne tüm Nazımseverler adına teşekkür ediyorum.
CAN DÜNDAR
                                                                                                                                    
*Galina'nın ölümünün ardından Can Dündar, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinden bu yazının kısaltılmış haliyle Galina'ya Veda etti. Korktuğu gerçek olmuştu.
"Türkiye seferber olup yaşayan bir “Nâzım müzesi” olan evini devralmalıydı; Nâzım’ın onda kalan eşyalarını, arabasını, kütüphanesini, fotoğraflarını almalıydı. Olmadı. Tüm uyarılarımıza rağmen, ne Kültür Bakanlığı ne Rusya’yla ilişkisi olanlar ilgilendi. Sonunda Galya, yoksulluktan o eşyaların bir kısmını sattı; kendisinde kalan hatıralarla birlikte bu hafta hayata veda etti." Can Dündar
**Okuma önerileri:
Nazım'la 7 Yıl   Galina Koleskinova
Galina'nın Nazım'ı Bilinmeyen Yönleriyle  Yazar:Dursun Özden
 
Can Dündar'ın Nazım Hikmet belgeselinden
   
 

 
 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder