1 Şubat 2014 Cumartesi

PRAGLI THONET VE KAFKA(*)




Elinde tuttuğun turist rehberinde bulamazsın Prag ruhunu, Kafka'nın şehre düşmüş gölgesini? Keşfetme duygusundan çok tüketme duygusuyla ardı sıra, hızlı hızlı aşındırılan yollar, ''buradaydım'' diyebilmek için çektirdiğiniz birbirinin aynı fotoğraflar... Bir kenti gezmenin yolu bu değil!

Yavaşlamadan bir kentin gerçekten içerisine giremezsin. Bir káva Slavia söyle kendine. Otur cam kenarındaki masaya, dinle. Sana anlatacaklarım var.

Bir kayın ağacıydım önce Kara Ormanlarda. Thonet ustanın atölyesine giden yolculuğum uzun ve zahmetliydi. Oraya vardığımda artık dinlenirim diye düşünüyordum. Ahşap çıtalar çıkardılar içimden. Canımdan can gidiyor sandım. Sıcak buhara tuttular yeni bedenimi, yumuşadım, büküldüm. Sıcak tutkalla her bir parçamı birbirine yapıştırdı işçiler. Dökme bir kalıp içerisinde 70 derece sıcaklıkta tam 20 saat bekledim. Altı parça buharda bükülmüş ahşap, 10 vida ve iki somun... Artık bir kayın ağacı değildim. Dünyanın ilk seri üretim sandalyelerinden biriydim: Bir milyonuncu Thonet no:4.

Kayın ormanı, dallarıma konan kuşlar, üzerimden geçen bulutlar, yağmur sonrası havaya karışan taze toprak kokusu artık çok geride. Eskiden ağaç değildim sanki, hiç bedenime bir insan yaslanmamış,hiç dallarıma kar yağmamış gibi. Ağaç olmak neydi? Unuttum. Özgür olmak neydi? Unuttum. Bir milyonuncu Thonet no:4'üm. Öncesi yok.

Lažanských Sarayı'nın zemin katı, Kavárna Slavia. 1881'den beri buradayım, yeni yuvamda.

Ulusal Tiyatro ile aynı sene açıldı burası. Tiyatroseverlerin buluşma mekanı. Aristokratlar, yazarlar, şairler... Açıldığı günden beri kimler gelmedi ki? Besteci Bedřich Smetana, aktör Jindřich Mošna, şair Jaroslav Seifert, yazar Vìtěslav Nezva, Josef Čapek, Max Brod, Joseph Kafka... Bak duvarlara, geçmişin izlerini taşıyan fotoğraflarla dolu...

 
 


Bugün daha çok turistler, ve yandaki Prag Sinema Okulu öğrencileri geliyor. Victor Oliva'nın Absint İçicisi adlı tablosunu görüyor musun? Václav Havel her geldiğinde bu tablonun altındaki masada otururdu. Cumhurbaşkanı olarak başkalarının özgürlüğü için kendi özgürlüğümden vazgeçtim.” diyen siyasetçi, burada kendisine giydirilmiş devlet adamlığı kimliğinden soyunur, yeniden oyun yazarı, şair Václav olurdu. 
                                                 


                                                            

Art-deko stil. Benim gibi orjinal Thonet sandalyeler, koyu tahta masalar, yeşil mermer duvarlar, geniş pencerelerden görülen Prag Kalesi ve Karl Köprüsü...Kapıdan içeri adımını attığın anda, 70-80 yıl önceye gitmiş gibi hissetmiyor musun kendini? Önünden tramvay yerine at arabası geçse, 1920'lerde olduğuna inanmayacak mısın? Sesler kaybolmaz mekanlarda. Dinle, Kafka'nın, Max Brod'a ''Yazdıklarım fazla kişisel ve değersiz. Lütfen ölümümden sonra tüm yazdıklarımı yakınız.'' dediğini işitiyor musun?

Max Brod tanıştırdı onu edebiyat çevresiyle. Saatlerce oturur edebiyat ve yeni dünya düzeni üzerine konuşurlardı. Versailles Anlaşmasının getirdiği barışı kalıcı bulmuyorlardı. 24 Şubat 1920'de kurulan Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi'ni endişe ile izliyorlardı. O günlerde başlayan dil ve kimlik çatışmalarının bu kadar ileri gidebileceğini, kız kardeşlerinin ve sevgili Milena'sının sırf Yahudi oldukları için bir toplama kampında öleceğini en karamsar düşünde bile göremezdi sanırım Kafka.

Yeni bir savaş ihtimali... Bu gördüğüm kadınlar ve erkekler değil miydi insanlık? Burada oturan kahve içen, çıkışta Ulusal Tiyatro'ya giden. Çekçe veya Almanca, dudaklarından sevgi sözcükleri düşmeyen, sevdiğinin elini tutan, gelecek hayalleri kuran, büyük bir acıdan henüz çıkmış bu şık, güzel kokulu insanlar mı savaşacaktı yeniden? Benim için inanması güçtü.

Ben sabırsızca, Kafka'nın Açlık Sanatçısı'nda yazdıklarını, arkadaşlarına okumasını beklerdim. Dönüşüm'ü yazdığı günleri hatırlıyordum. Gregor Samsa tekrar insan olacak mıydı? Bir umut doğmuştu içimde. Belki ben de ağaç olurdum yeniden. Ama Kafka'nın boğucu, puslu ve karanlık dünyasından içeri en ufak ışık, umut sızmadı. Kim suçlayabilir onu?

19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçilmiş, bir savaştan çıkmış ikincisine sürükenen bir dünya, yoğun dil ve kimlik çatışmaları içerisinde kaybolan, kendine ve yaşadığı çevreye yabancılaşan insanlar, otorite altında ezilen, baş kaldırmaya çalışan bireyler. Kafka'nın yaşadığı ve gördüğü dünya buydu. Bir de Prag'ın kış boyu havada asılı puslu, sisli, karamsar havası... Kafka'nın yazın dünyasına hoş geldin.

Almanca konuşan, Yahudi bir Çek düşün. Görmediği, sadece mektuplaşabildiği kadınlara aşık. Edebiyat ve Sanat okumak istiyor. Babasından çekindiği için, Hukuk okuyor. Sevmediği bir işte çalışıyor. Babasıyla ilişkisi isyan ve boyun eğme arasında gidip geliyor.

Kimlik ve varoluş problemlerini yaşadığı bu kentle ilişkisi nasıl olabilirdi? Tam bir aşk ve nefret ilişkisi, tabii ki. Prag, doğduğu ve yaşadığı şehir. Her fırsatta kaçmaya çalıştığı, kendini tutsak hissettiği, boğulur gibi olduğu, nefret ettiği kent...Nereye giderse gitsin, bir an önce dönmeye çalıştığı, uzak kalamadığı, hep sığındığı, aşık olduğu kent...Prag. Prag, kafesi oldu Kafka'nın. 41 yıllık kısacık hayatının büyük bir bölümü, elinde tuttuğun rehberde, ''Eski Şehir'' ya da ''Prag 1'' diye adlandırılan bu küçücük çemberde geçti. Buraya ''Almanca konuşan Çek yazarlar durağı'' da diyebilirsin. Almanlar tarafından Alman olmadıkları için, Çekler tarafından Çekçe konuş(a)madıkları için hor görülen yazarlar uğrağı, Kavárna Slavia'nın orjinal Thonet sandalyesiyim ben. Çok gördüm çok işittim. Dünya Savaşlarını, Nazi işgalini, Komünizmi, Kafka'yı, Nazım Hikmet'i, Kadife Devrimi...

İnsanlar beni hep şaşırttı. Önce ellerinde baltalarla ormana geldiler. Beni kestiler. Şaşırdım. Beni parçalara böldüler, buhara tuttular, yapıştırdılar, şeklimi değiştirdiler. Şaşırdım. Senin dilin, dinin farklı, sen bizden değilsin diye birbirlerini kestiler, öldürdüler, topraklarını böldüler. Şaşırdım.

Uyusam. Bunların hepsini unutsam. Sadece ağaç olsam. Dallarım bulutlara, köklerim derinlere uzansa. Kuşlar yuva yapsa dallarıma. Yeniden Kara Ormanlarda bir kayın ağacı olsam. Hiç uyanmasam.




 
 
(*)Bu yazı 31 Ocak 2014 tarihinde altzinede yayımlandı.http://altzine.net/index.php/altyorum/613-pragl-thonet-ve-kafka



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder