27 Şubat 2020 Perşembe

Nasıl Yazar Oldular? (43)

Yazmak, yazar olmak, ucu çocukluğa kadar gidip dayanan, hiç bitmeyen, ömür boyu çaba gerektiren bir uğraş. Yazarların yazmak ve yazar olmakla ilgili içlerinde uyanan en erken hatıradan, ilk ürünlere, yayımlanmış eserlere ve geleceğe uzanan yolculuklarını onların ağzından dinlemek, sizi de bu serüvene dahil etmek istedim. Buyurun. 




                                              Yazar Olmak 
Bu yazma sevdası, yazar olma meselesi hiçbir zaman tam olarak açıklanamasa da, dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım…
        Kitap okunan, kitaba çok değer verilen bir eve doğmak, kitapla daha okul öncesinde tanışma ve etkilenme, annemin şiir defterleri, radyo günleri, arkası yarın’lar, tiyatroda çocuk oyunları izlerken büyülenmeler, tüm bunlar edebiyatla zehirlemiş olmalı beni.
        Düş kuran, kurduğu düşleri kendine saklamayıp gerçekten olmuş gibi evin ahalisine anlatan bir çocuktum. Bu yüzden babaannemin bana ‘uydurukçu kızım’ dediğini hatırlıyorum. Şunu da hiç unutmuyorum: İlk okula başladıktan sonra sokakta oynarken -bütün çocukluğum sokakta oynayarak geçti- bir pundunu bulur, arkadaşlarıma düşlediğim korku hikâyelerini anlatır, sonra da geceleri kendi anlattıklarımdan ürkerdim. Demek ki düşlere, kurmaca hikâyelere inanmışım hep.
Gene ilk okul yıllarında çocuk dergilerinde yayımlanan, hayranlıkla okuduğum şiirlerin etkisiyle şiir yazmaya başladım bir heves.Her çocuğa sorulduğu gibi bana da ‘büyüyünce ne olacaksın’ diye soruldu. Yazmanın verdiği sevinçten, duyurduğu keyiften olsa gerek, yazar olacağım diye cevaplıyordum çoğu zaman yazarlığın ne olduğunu pek de bilmeden.
         Orta okul sonlarına doğru şiirimizin ustalarını keşfedince daha kararlı, tutkulu  ve yoğun yazmaya devam ettim. İlk gençlik  yıllarımda bu şiirlerden bazıları dönemin edebiyat-sanat dergilerinde yayınlanınca da  bu güne dek süren yolculuk başladı. Yirmili yaşlarımda şiirin yanı sıra-radyoyla büyüdüğüm  ve  özellikle Behçet Necatigil’in radyo oyunlarını çok severek dinlediğim için, o etkiyle – TRT radyolarında yayınlanan birçok oyun yazdım.Tiyatro oyunları, senaryo çalışmaları derken yolculuk beni öyküye götürdü. 1998 yılında ilk dosyamı Can Yayınları’na, Erdal Öz’e götürdüm, ilk kitabım ‘Bu Gece Pera’da’ birkaç ay içinde yayımlandı. Artık yazmamak ne mümkün, çok istediğim o şey  gerçekleşmişti işte. Öyküyle yirmi iki yıldır sürüyor beraberliğimiz. 2011-2013 yılları arasında yazdığım ilk romanım ‘Fırtına Takvimi’yle birlikte son yılların verimi ise ‘Belki Yarın’ öyküleri, ikinci romanım ‘Uyanan Güzel’ ve ‘Sait Faik’ ile ‘Sabahatin Ali’yi sahneye taşıyan iki oyun.
Bütün güçlüklerine rağmen bu yazarak yaşama halini - dili, sözcükleri, düşlemeyi, yaratıcı olmayı,soruları, sorgulamayı, anlamaya çalışmayı- çok sevdim, iyi ki yazdım, iyi ki yazıyorum dedim  hep.Yazmak dünyayı katlanılır hale getirdi, ezici ağırlığını azalttı, direncimi çoğalttı.
                                                                                                       Jale Sancak 

* Bu yazı ilk kez 24 Şubat 2020 tarihinde Parşömen Sanal Fanzin'de yayımlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder