7 Ağustos 2020 Cuma

Kitap Yazma Ayı Güncesi: 1


Bu yıl üçüncü kez kitap yazma ayına başlıyorum. İlk iki yıl tamamlayamadım. En verimsizi geçen yazdı. Çünkü artık bir kitabın iskeletini çatmıştım ve yeni alıştırmalar, rastgele yazı taslakları, hikâye fikirleri bana iyi gelmiyordu. Bana olduğum yerden gerideymişim hissi veriyordu. Bu da bir çeşit bunaltıya dönüyordu. Nitekim eylülde elimde ne var ne yoksa topladığım öykü dosyası birkaç ay içinde gelişti ve yeni kitabı oluşturdu. Bu yıl, diğer iki yıla göre kendimi çok daha avantajlı konumda hissediyorum. İlk yıl yazamıyorum, yeni dosyamı hazırlayamayacağım, toparlayamayacağım kaygısı vardı, geçen yaz olgunlaşmış meseleler arasından yenilerine yer açma zorluğu.  Kelime sayısını tutturmak için peş peşe 6 dakikalık, 15 dakikalık serbest yazılar aracılığıyla zihni boşaltmak değil amacım. Bu da kıymetli elbette, bu kadar rastgelelikten anlamlı bütüne varmışlığım da var ama bu yıl kelime sayısı tutturmak için zırvalamak yerine bir izi takip etmeyi planlıyorum. Biraz daha belirlenmiş bir rotadan gitmeyi, kafamda belirlediğim temalarla örtüşebilecek metinler yazabilmeyi umuyorum. Kahramanları mekânlarda hareket ettirmeyi, eyleme geçirmeyi planlıyorum. Ya da belirgin duygu hâllerini göstermeyi. Bunların hiçbiri kesinleşmiş, kati planlar değil elbette, yürümeyi umduğum, şu an için aklıma yatan yol bu diyelim. 

                                                                         *

Yüz Kitap'ın öykü kitaplarını, özellikle de uzun hikâyelere yer verenleri okuduğum her defasında uzun yazmaya hevesleniyorum. Uzun yazmayı hiç denemedim. Nasıl yapılır bilmiyorum. Dramatik bir kurgu, nedensellik bağı kurmak lazım. Benim alıştığım kısacık anları göstermek. Bu kısa anları birbirine bağlayacak nedenselliğe ihtiyaç var kanımca, onları birbirine sıkıca bağlayacak bir kurguya. Bu kurguyu, nedensellik bağını kabaca kurarsam, üzerine düşünürsem episodlar halinde yazıp birleştirebilirim belki. Kırk yama örtüler gibi, her defasında bir parça. Roman yazmayı henüz denememin bir nedeni de roman yazmanın bir, iki yıl süreceği, daha sıkı ve kesintisiz çalışılması gerektiğine dair zihnimde yarattığım inanç ve bu emeğin ardından ya çöpe giderse düşüncesi.
                                                                      *


Bayram tatilinde yazmak için zaman yaratmak kolay oldu. Tek seferde tamamladım genellikle. İçine bolca aynı düşünceler, kelime tekrarları, kaç kelime kalmış hesabı dahi girdi ama olsun. Yeni ve farklı metinler üretmenin yolu bazen klişeleri bolca tekrarlamaktan geçiyor. Kendime kızmıyorum. 
                                                                     *

Bu  hafta en çok yazma coşkumdan, isteğimden, yazmayla ilgili yeni projelerimden, daha doğrusu hayallerimden bahsetmişim. Korkularımı yazmışım. Kadın erkek ilişkilerinden bahsetmişim bolca. Yuva kurmak, ailenin genişlemesi, seçmediğin bireylerle akraba olmak ve geçinmek, çatışmak, bunun nasıl bir cehennem olduğu gibi şeylerde kalem oynatmışım. Kadının, bu düzenin hem mağduru hem zalimi olduğunu fark etmeksizin sürdürücüsü olduğundan, erki nasıl kullandığından, hemcinsini nasıl ezdiğinden, zorladığından bahsetmişim. Bunları görüp yazmışım. Yoran, bıktıran, bezdiren ilişkileri, benliğin ezilmesini, kadının buna alışmasını, nasıl başa çıkacağını öğrenmesini yazmışım. 
Bu yazılarda beni en çok şaşırtan şey iç döküyormuşum gibi önemsizleştirdiğim yerlerin aslında bana temalarımı fısıldıyor olduğunu fark etmek oldu. Hiçbir değeri olmayan, önemsiz addettiğim gündelik şeyler yazarken aslında baktığım yeri belirlediğimi fark etmek heyecan vericiydi. Kimleri okumam gerektiğini buldum. Kırgın ve güçlü kadınları yazan kadın yazarları önce Alice Munro'yu, sonra Selçuk Baran'ı. Alice Munro'ya hayranım çünkü başka bir yazarın elinde kolayca trajediye dönebilecek, kendisine acıyacağımız kadınlar onun kaleminde güçlü kadınlar haline dönüyor. Zayıflıklarının, zaaflarının farkına varıp değişiyor, dönüşüyorlar. Klişe tabirle güç ve ilham veriyor. 
                                                                         *
Dün gece hafta boyunca yazdıklarımı baştan sona okudum. Onlar üzerine düşündüm. Birden bire içleri dolmaya başladı. Öylesine iç döken, kendini tekrar eden, geviş getiren düşünceler ve yinelemeler bütünü değiller artık. Sanki yazılacak olana hazırlanmak gibi, bir nevi ön hazırlık gibi, yazmak istediğin temaları seçmek, kahramanları belirlemek gibi, belki kahraman adına günlük tutmak gibi, onu daha yakından tanımak için iç dünyasına, onu rahatsız eden, duygulandıran, sevindiren şeylere bakmak gibi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder