31 Ağustos 2020 Pazartesi

Kitap Yazma Ayı Güncesi: 4




Bu kadar yoğun, peş peşe yazmak, şu anda içimi en çok dürten, zihnimi en çok kurcalayan meseleleri tespit etmeye yarıyor. Bir ayın sonunda hem bu ay, hem de pandemi döneminde yazdıklarımı ortaya sereceğim ve tüm bu malzemelerden geriye neler kalacağına bakacağım. Elimde ne var? Neyi eleyeceğim? Neyi bırakacağım? Pandemi günlüklerini de eklediğimde ortada 90 bin kelimelik bir sıfır numaralı taslak olacak. Ne düşünüyorum? Ne hakkında yazacağım? İşte bunu aramak üzerine elime bir mercek alıp inceleyeceğim. Hikâye avından elimde neler var onu göreceğim. 

                                                                                   *

Bugün biraz daha geç kalktım ancak yine de sekizi geçmedi yazının başına oturmam. Dünkü alıştırmayı yapmadım. Siteye baktığımda kimi yorumlarda insanların alıştırmadan çok hoşlandığını gördüm. Çok alakasız gibi görünen söz öbeklerini birbirine bağlarken kurdukları bağlam muhtemelen onları şaşırtıyor ve beyinlerinin öykü ve çözüm üretmekteki başarıları karşısında hem şaşırıyor hem de hayranlık duyuyorlar kanımca. Aslında her gün bunu yapıyoruz. Öyküler ve çözümler üretiyoruz. Nedensellik bağları kuruyoruz. Bu bağın kurulduğu hikâyelere bayılıyoruz. Bu bağın kurulmadığı, çalakalem ortaya atılan, "meğerse" şeklindeki açıklamalar veyahut tesadüflere fazlaca yaslanılması canımızı sıkıyor. Kurgunun dramatik yapısını sekteye uğratıyor. 

                                                                                *

Sabah yazmak için yeterince erken kalkamadım. Yine de yazdım bir şeyler. Kafama estiği gibi, gelişigüzel… Kelime fazlam var ya, şımardım, temaları açmak alıştırmasının peşine düşmedim. Bugün bloğun içinde istatistiklere bakarken okunduğunu gördüğüm bir yazıyı anımsamak için açtığımda personal essay denilen kişisel deneme türüne girebileceğini düşündüm. Birden bire heveslendim ve gerek bu ay gerekse nisan ayında yazdığım neredeyse 100 bin kelimelik yığınla ne yapabileceğimi buldum. Hemen yeni bir dosya açtım. İki ana başlık koydum: Yazmak Üzerine ve Kitaplar Üzerine. Bloğu baştan sona şöyle bir taradım ve her bir bölüm için beşer yazı buldum. Bu ay bittiğinde özellikle yazmak üzerine pek çok parçalı kısımlar bulabileceğimi düşünüyorum. Sonra onlarla bir yapbozun parçaları gibi oynayacağım.

                                                                            *

Parçalı yazılarımdan neler çıkacağını merak ediyorum. Bir bütüne varacağını, varmasını umuyorum. Bir verime dökebilmeyi umuyorum. Sonra da temalara bakacağım. Bazen yer yer bir anlatıcının sesini duyuyorum okuduklarıma göz attığımda. Yazan, ben olduğuma göre bir anlatıcı var ve bu benim diye düşünülebilir ama farklı bir şey bu. Benden çıkan ama farklılaşan, ben diliyle yazılsa dahi bu deneyimin, algının, bedenin, zihnin ötesine geçen ve oradan seslenen, okuduğumda bireyselin ötesinde daha genel hissettiren bir durum. 

                                                                       *


İş yoğunluğu ve yorgunluk nedeniyle temaları açmak alıştırmalarını yapmadım. Yapmadığım için bu alıştırmaları çoğaltmak üzere giden günler boyu serbest yazının içinde yüzdüm, durdum. İyi haber kıyıdan epey açıldım ama ne ufuk görünüyor ne de rota belli. Bunca belirsizliğin içinde, sabah uyandığımda mesai öncesi yazdıklarımı okuyacak, onlara başlık verecek zamanım yok, en verimli zamanımı yazarak geçireyim okuyarak değil diye düşündüm ancak yine de Hocamın sözünü dinlemek istedim. Zihnimde kalan parçacıklar üzerinden üç ana tema varmış gibi yapayım dedim ve işe koyuldum. Hem yazı kolayca aktı gitti hem de tüm bu dağınıklığın içinde el ele tutuşmaz gibi görünen parçalar birbirine yaklaşmanın yolunu buldu. Bu keyifli ve verimli süreç için minnettarım. 49073 kelime cepte. 

                                                                   *

Elli bin kelimeyi geçtim. Finiş çizgine vardım. İlk kez bu yıl, bunu başardım. Yarım bırakmadım. Tamamladım. Bu ayın en büyük mücadelesi sabır ve süreklilikti.

Sabır, ne güzel bir meleke. Sabır sayesinde oluyor güzellikler, gelişiyor beceriler. Sabır büyümek gibi, bizi bir yerden bir yere getiriyor, değiştiriyor her defasında, zenginliğiyle geliyor. Bahsettiğim sabır, zalimin zulmüne sabretmek gibi eylemsizlik içinde itiraz etmeden boyun eğmek değil. Sabır, bir ustanın, zaman denilen, yaşam denilen ustanın yanına çırak girmek ve günden güne öğrenmek, denemek ve her keresinde daha iyi yapmak, hatalarını gözden geçirmek, giderek başarısızlıkları da planlamak demek. Bu başlığı ilk kez gördüğümde çok hoşuma gitmişti. Ustanın başarısızlığı da planlayan insan olduğunu düşünmüştüm. Bu basit bir beceri değil, ardında onlarca, yüzlerce vakayla gelinen bir öğrenme sürecinin sonucu. Sabır, bana bilgeliği anlatıyor. Sabır bana büyümeyi anlatıyor. Bu ay sabırla, her türlü aksiliğe, yorgunluğa, bezginliğe karşın yürümeye devam ettiğim için gururla doluyum. Sabrettiğim için elimde elli bin kelimelik bir dosya var. İçinde ne gibi hediyeler olduğunu sonra açtığımda, tek tek incelediğimde göreceğim. Ve içindeki kimi buluşların peşine düşeceğim.

Sabrı hediye kılan, boyun eğmekten farklı kılan şey, eylemin, emeğin sürekliliği. Süreklilik olmasa eylemde, gelişme olmazdı. Ben yazarken her defasında yeni bir şeyler öğrenmesem, yazmanın ardından her bir satırı yeniden okuyup düzeltme işleminden geçirmesem, daha iyisini yapmak için uğraşmasam, dilimi zenginleştirmek için çabalamasam yalnızca geçen zamanın yere düşen takvim yaprakları gibi yığılması, bir verimi daha iyi hale getirebilir mi? Bu ay boyunca harcadığım emek, sabır ve süreklilik için kendimi kutluyorum. Şimdi elli bin kelimeyi devirdiğim için kendime satın aldığım kâğıttan kayık görünümlü seramik heykel çok daha anlamlı bir çehreye bürünüyor. Çünkü biliyorum ki yelkenlerimin bezi rüzgârla doldu. Artık kıyıdan daha da açılmak dışında bir seçenek yok. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder