17 Ağustos 2020 Pazartesi

Kitap Yazma Ayı Güncesi: 2

 

Bu hafta belli bir kahraman üzerine yazmak en sevdiğim şey olmadı açıkçası. Şu oldu, bu oldu, bunu düşünüyorumlarla geçen yazılardan sonra belli bir amaca yönelik alıştırmalar yapmak sınırlayıcı geldi. En sevdiğim şey değil. Alışık olmadığım için belki. Benim için yazmak, hızlı bir süreç. Bir anda yazıyorum, içeride bir yerden yazı akıyor, şekilleniyor, öyküleşiyor. Kahraman yaratmak öyle değil. Durmak, düşünmek gerekiyor. Mümkünse hep aynı kahramanı ilerletmek, onun farklı özelliklerini inşa etmek, kaydetmek. Bu çalışmalarla, bu özenle inandırıcı karakterler çıkıyor aslında. Belki de bu tür bir çalışma disiplininden uzak durduğum için kahramanlarım hep kent soylu insanlar, ağırlıklı olarak kadınlar, anneler. Bu bir yazı zaafı olarak görülmemeli elbette. Alışkanlıklar da değişir. Örneğin ilk kitaptan sonra bir sporcu ya da müzisyen disipliniyle her gün yazı masasına oturmadığımdan bahsediyor, öykü beni yokladığında yazmayı tercih ettiğimi söylüyordum. Oysa her gün yazmanın, öyküyü çağıran, yaratıcılığı arttıran bir yanı olduğunu görüyorum şimdi. 

                                                                   *

Bu kadar sabırlı olduğumu bilmezdim. Annelik ve yazmak bana sabretmeyi öğretti. Düşe kalka büyündüğünü, bazen ne yapsan, istesen, uğraşsan tohumun tutmadığını, filizlenmediğini, hayatta her şeyin multifaktöriyel olduğunu öğrendim. Bazen niyet güzel olsa da toprak verimli olmuyor, güneş açmıyor, karıncalar tohum çalıyor ve ürün vermiyor. Büyümek bunlar karşısında yılmamayı, yenilgi olarak görmek yerine deneyim gibi algılamayı ve denemeye devam etmeyi gerektiriyor.

                                                                  *

Neyi anlatmaya karar verseydim, bu her gün yazılan kelimeler çok daha işlevsel olurdu muhtemelen. Şimdi sabırla derinde ne yattığını kavramaya, anlamaya çalışıyorum. En önemlisi bulmaya. Bulmak istiyorum. Şimdi ne yazmak istediğimi bulmak. Bir adım atmak, zincirinden boşanır gibi yazmak istiyorum. Aslında şu an yaptığım da bu. Düşünmeden yazıyorum, tıpkı her zaman alıştığım gibi ama nasıl desem hikaye eksik, olay örgüsü yok. Kurgu! Dile pelesenk bir kelime. Kurgu eksik. Aslında kurgu eksik lafından anladığım şeyin bende okur olarak bütünlük hissi sağlamayan yazı olduğunu fark ediyorum şimdi şimdi.

                                                                 *

Günü bitirdim. Şimdi burada kalıp sessiz sakin bir ortamda yazmaya başlayabilirim. Bir öyküye başlamak nasıl bir şeydi. Bir eylemde göster adamı. Okuma gözlüklerini taksın. Hah, adam orta yaşın üzerinde, kol saatine baksın. Tamam şimdi fotoğraf beliriyor. Çok genç biri değil bu adam. Dişlerinin arasına bir şeyler girsin. Çünkü diş etleri çekilmiş, kuron boyları uzamış, diş araları açılsın. Ara yüz fırçası cebinde dolaşanlardan. Ya sonra. Bu adamın fiziksel özelliklerine devam et. Burnunun ucuna inen gözlük çerçevesi yüzünden burnunda bir çöküntü var. Bu çöküntüyle oynamayı seven biri olsun. Bir çocuk, hayata oyunlu tarafından bakan biri. Kucağına tırmanıyor, ona kitaplar okutuyor, kitaplar bittiğinde gözlüğü çıkartıyor ve burnunun kemeriyle oynuyor. Hemen ilk mesaj sesine yazmayı bırakıp baktım. Gizem’den sandım. Çünkü o benim bu ayki yazı arkadaşım. Gün içinde birbirimizi kolluyor, motive ediyoruz, zorlandığımız yerlerden bahsediyor, aşma yollarını arıyoruz. Sadece birlikte yazdığım birinin olduğunu bilmek, onun da benzer yollardan geçtiğini bilmek rahatlatıyor. Kaçmamı engelliyor bence. Bu hafta en iyi yaptığım şey yazar günlüğü tutmak oldu. Çoğu zaman yaptığım şey bu zaten. Yazı hayallerimi, hedeflerimi, zorlandığım ya da sıkıldığım yerleri not etmek. Geriye 121 kelime kalmış.

                                                               *

Bazen bir konuda serbestçe on, on beş dakika yazdıktan sonra, klişeleri çoğalttıktan sonra, birden bire açılıyor yazı, işte o zaman yokluyor ilham perileri, yeteri kadar yazdıktan sonra. Oysa tam açılacakken sayfayı kapatmam, başka işlerle meşgul olmam gerekiyor bazen. Yine de yazdıkça amacıma ulaşmış sayıyorum kendimi. Çünkü her ne olursa olsun günlük 1667 kelime barajımı geçiyorum. Belki bu haftayı böyle geçirip hep zorlandığım karakterleri geçince atağa geçebilirim, belki koşabilirim. Kim bilir. Sanal Yazı Evi dipsiz kuyu. Gerçek bir bilgi kütüphanesi. En eski paketlerinden birine bakacağım bu hafta ufak ufak. Roman Notları: Roman Yazmaya Dair Ek Bilgiler. Bunlar doğrultusunda bir çocuk romanı yazmaya da başlarım bu yıl, belki. Kim bilir.  


 

2 yorum:

  1. Günlüğün bile bana güç veriyor, yol bulduruyor. İyi ki varsın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunları işitmek ne hoş. Teşekkür ederim sevgili yazı arkadaşım. İyi ki sen de varsın. :)

      Sil