Türkiye'de Çocuk Edebiyatı hızla daha iyiye doğru ilerliyor. Cilt kapaklı, koleksiyonluk çeviri kitapların yanına birbirinden güzel telif kitaplar ekleniyor. Benim gibi, çocukluğu en iyi ihtimalle Ayşegül kitapları ile geçen anne babaların ağzını sulandıran bir alan hâline geliyor.
Ben de pek çok yetişkin gibi kızım doğana kadar çocuk edebiyatına sırt çevirmiştim. Onun doğumunun ardından daldığım bu alanda birlikte geceler boyu, kerelerce okuduğumuz eğlenceli, görsel şölen yaşatan kitaplar bir noktada iştahımı kabartmaya başladı. Ben de bu kitaplar gibi kitaplar yazmak istedim. Hemen her gün kızıma doğaçlama hikâyeler de uyduruyordum, üstelik onu meraklandırmayı, güldürmeyi, "Devam et anne," dedirtmeyi de başarıyordum. Neden bunların bir benzerini ben de yazmayacaktım? Denedim. Bilgisayarımın tozlu arşivlerinde bekleyen üç, beş çocuk hikâyesi de var. Yok değil. Ne ki, onları yayımlatmayı başaramadım. Bu arada yetişkin öykü dosyamı toparladım ve ilk öykü kitabım basıldı. Bu arada kızım büyümeye, onun için de yazmamı talep etmeye devam etti, ben de denemeye... Hâlâ bir şeyler eksikti.
2018-2019 arası bir çocuk öykü dosyası üzerinde çalıştım. Beş öykülük bir dosya hâline getirdim. İlk yazdığım örneklere nazaran gelişmeyi fark etmemem mümkün değildi ancak yine yayımlatmayı başaramadım ve yeniden yetişkin öykülerime döndüm. Onlar üzerinde çalıştım ve ikinci öykü kitabım basıldı. İlkini mumla aratan bir ortamda üstelik. Pandemi, ekonomik kriz vs derken yayıncılık sektörünün krizinin bitmeyeceğini, kitap çıkarmak için doğru zaman diye bir şey olmadığını öğrendim. Her ne olursa olsun emeğinin bir verime dönüşmesi, bir yayın kurulu onayından geçmesi ve basılması heyecan verici. Pandemi sürecinde herhangi bir avmye ayak basmadım, kitabım D&R'a girdi mi bilmiyorum, onunla bir kitabevinin raflarında karşılaşmanın heyecanını tatmadım. Yeni çıkan kitapların da bir raf ömrü olduğuna göre belki de şimdilik göremeyeceğim ama asıl söylemek istediğim o değil. Kitap yazmak, bir okura dahi olsa ulaşmak güzel şey. Ben o taşı suya attım ve bir dalga yarattım. O dalgaların ne hızda, ne kadar ilerleyeceğini hayat gösterecek. Aceleye mahal yok. Şimdi yayımlatmak değil, yazmak zamanı diyorum kendi kendime. Ve yeniden çocuk hikâyelerine dönüyorum. Deniz'e meydan okudum. 2021'in sonuna kadar bütünlüklü bir çocuk kitap dosyasını hazırlayıp bitireceğim. Bütünlüklüden kastım şu: Onun da okuru olduğum çocuk öykü dosyasını bittiği kanaatiyle birkaç yayınevine yolladım. Sessizliği delen tek yanıt, şimdi benim için daha da anlamlı. Öykülerin birbirini takip etmesi, boşluğu dolduracak şekilde dizilmesi ve bittiğinde okurda anlamlı bir bütün oluşturması için çalışacağım. Ya da o dosyadan aldığım dersle yepyeni bir maceraya atılacağım. Şimdilik bilmiyorum. Beş öykünün üçünde çocuğu evin içinde tamamen anne babası ile tuttuğumu yeni fark ediyorum. Bu çocuğun niye arkadaşı yok? Neden onlarla harekete geçmiyor? Neden bildiğim sularda yüzüyor ve kıyıdan açılmıyorum? Şimdi bu sorulara yanıt aramanın ve bulduğum cevaplarla dosya üzerinde çalışmanın zamanı. Bu dosyayı değiştirmeden farklı yayınevlerine yollamayı düşünmüyorum. Jüriyi değiştirmek yerine, ismimi görmek istediğim yayınevlerinin beğenisini kazanacak şekilde çalışmayı yeğliyorum. Eylül, denizlerde av yasağının kalktığı zamandır. Yazmayı hep kıyıdan açılmaya benzettiğime göre kendimi bir balıkçıya benzetebilir şimdi oltayı atmanın, ağı suya sermenin ve sabırla çalışmanın zamanıdır diyebilirim. Bu görsel zihnimde genişlerken bir yıl sonunda bu konuda ilerlemiş olmayı ve çocuklar için yazmak konusunda deneyimlerimi aktarabilecek kadar bilgi ve tecrübe sahibi olmayı umuyor, bu başlığın altını dolduracak yeni maddelerle yepyeni bir blog yazısı yazma sözü veriyorum. Şimdi burada. O zaman tüm deniz insanlarına sıkça söylene gelen bir temenniyle bitireyim bu yazıyı ve suyun başını tutmaya gideyim.
Rastgele...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder