Bu atölyeyi* yaparken, kariyerimin bu son aşamasında insanlara başlarda yaşadıklarımın bir kısmını anlatmak faydalı olur diye düşündüm. Biraz egoistçe geliyor, ama kanımca yazarların çoğunun tecrübe ettiği yenilgileri ve o korkunç kendinden şüphe etme dönemlerini bilmek gerçekten de ilgilerini çekebilir ve onlara değerli bir katkı sunabilir. Belki de onca zaman yalnızlık içinde çalıştıklarından, yazarlar çoğu sanatçıdan daha fazla kendilerinden şüphe etme eğilimindedir. Eser yayımlatmak da zorlu bir engeldir. Başlarda ara sıra şu küçücük şiir dergilerinden birinde bir şiir yayımlatmayı başarıyordum; dergilerin sekiz, dokuz okuru vardı ama en azından yazdıklarım basılıyordu. Fakat kurmaca eserlerimi satamıyordum. Altı-yedi yıl boyunca sistematik bir şekilde kısa hikâye yazıp yayımlatmaya çalıştım ama hiçbir yere varamadım. Kibarca yazılmış bir sürü ret cevabı aldım.
Aslına bakarsan kendimi yazar olmaya, yazmaya adamıştım ve yola devam etmemi sağlayan bir özgüvenim ya da kibrim vardı. "Bunu yapacağım, kendi yöntemimle yapacağım." Buna bağlı kaldım. Ve sonunda engeli aştım. Bir hafta içinde iki hikâye sattım, birini bir ticari dergiye, diğerini küçük bir edebiyat dergisine. Kapı bir kere açıldığında, açık kalmaya devam ediyor. Eserlerini nereye göndereceğini bilince işle daha kolay oluyor. Hikâyelerim çoğunlukla geleneksel anlamda gerçekçi değildi, gerçekçi olmayan bir tarafları vardı, bununla birlikte gerek fantazi gerekse bilimkurgu dergilerinin bunları okuyunca "Bu da ne böyle?" demeyebildiğini fark ettim. Geleneksel piyasalarda karşılaşmadığım bir açık görüşlülük vardı burada. Bu açılışın ardından yavaş ama istikrarlı bir şekilde önüme fırsatlar çıkmaya başladı.
Tabii ki, bir ajansla çalışmaya başlayana kadar, emek emek yazdığım eserleri kuzu kuzu teslim ettim.
Günümüz koşullarında ne demem gerektiğinden pek emin olmadığım bir meseleye geldik şimdi - internetin, eyayınların, kendi eserlerini kendileri yayımlayan yazarların olduğu bir çağda her şey çok farklı. Sözgelimi kendi eserlerini kendi imkânlarınla yayımlatmak konusunda muallakta kaldığımı bile söyleyemem. Sadece bunun gerçekten ne içerdiğini ve insanı bir yazar olarak gerçekten nereye getirdiğini anlamaya çalışıyorum. Eserin herhangi bir tanıtım ağı olmadan, insanlara duyurma imkânı olmadan kendin yayımladığında, kendini reklamcılara satmayı seçmediğin takdirde..? Hiç bilmiyorum. Bilmiyorum. Eserinin basıldığını görmek harika bir şey tabii, ama arkadaş grubunun ve akrabalarının haricinde hiç kimse onu okumuyorsa ne anlamı var ki? Bilmiyorum. Hiç kimsenin bu noktada başkalarına verecek sağlam bir tavsiyesi yoktur. Bir devrimin ortasındayız. Yayıncılığın devrimden sonra yoluna nasıl devam edeceğini ancak tahmin etmeye çalışabiliriz. İllaki devam edecektir.
* Ursula K. Le Guin'in yürüttüğü çevrimiçi bir atölyeden bahsedilmektedir.
Kaynak:
Ursula K. Le Guin Yazmak Üzerine Sohbetler
Söyleşi: David Naimon
Çeviren Özde Duygu Gürkan
Metis Diyaloglar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder