22 Ağustos 2022 Pazartesi

Ortaya karışık

Ortaya karışık bir yazı olacak bu. Başlığından belli. Dağınık, bölük pörçük, ilgisiz, zihnin kendisi gibi. Bu dağınıklığı birbirine bağlamak için uğraş vermeyeceğim. Zihnimin kurgucu yanını göreve çağırmayacağım. Saçacağım ortalığa boncuk taneleri gibi yuvarlanacaklar, zemine yayılacaklar, kimi gizli köşelerde yitip gidecek.

Ayın 22'si. Sıcaktan ve yazdan artık bıktığım, sonbaharın gelmesini özlediğim günler yakın. Bu yaz hızlı geçiyor, ne olduğunu anlamadan yitip gidiyor. Ne doğru dürüst dilenebildim ne de tatil yapabildim gibi geliyor. Yapılacaklar listesi çok yavaş kısalırken hayat üzerine yenilerini boca ediyor. Bir şeyleri bitirmek için hep geniş zamanların doğmasını bekliyorum galiba. O geniş zamanlar her an elimin altında değil. Yaz geceleri uzun, öyle çokça dışarı çıktığımdan değil; oturduğum için, bir şeyler yazdığım için (malum kitap yazma ayı) geç yatıyorum. Yaz günleri alarm kurmayı sevmediğimden kendiliğimden uyanınca measi öncesi resmi işleri halledebilmek için zaman kalmıyor. Bir boş gün belirmesini bekliyorum. 

Çoğu zaman zihnim şikayetname yazan bir yapay zeka gibi çalışıyor. Birbiri üzerine yığılıyor küçük, önemsiz şeyler. Çocuklar söylenenleri değil, davranışları taklit edermiş. Küçük bir pesimist geliyor arkamdan. İmdat! Acilen bir şeyleri değiştirmeli. Öyle sözde değil, özde. Şükretmenin, iyi şeyleri listelemenin gücünden fayda umabilirim belki. 

Bu birinci bölüm. (Hayat kısa. Yaşadığımız anların ayrıntıları siliniyor. Duyguların izi kalıyor. Duyguları da günün çoğunluğunda neye baktığımız belirliyor. Öyleyse gün içinde iyi güzel anları belirleme, kendine hatırlatma, minnet ve şükran duyma anları tanımalı kişi kendine. Al bakalım hiç hesapta yokken, kıssadan hisse)

                                                                                   *

Dün Deniz'le Netflix'te yayımlanan "Kedilerin Aklından Neler Geçiyor" adlı belgeseli izlemeye koyulmuştuk ki, arkadaşları seslendi. Tam bir kedi psikoloğu söz alacaktı. Biz kedilerin sevimlilikleri karşısında ayy çok tatlı diyecek, Sani'nin iç dünyasını biraz daha yakından tanıyacaktık. Belgesel cepte. Bir ara izleyeceğiz. Çocukların dışarı çıkmadığı, "Anne sıkıldım" anlarından birinde. Potansiyel ben sıkılacağım anlarından biriyle karşı karşıya olduğum için, bu ay yazmak çoğunlukla iç dökmek olduğu için, yazmamakla fazlaca bir şey kaybetmeyeceğim için hazır fırsat varken bir şeyler izle dedim, kendime. Bir önceki gece Zeytin Ağacı'nın 8 bölümünü peş peşe izlememişim gibi. 

Aradım, taradım, Haldun Dormen'in tiyatrocu geçmişini anlatan "Yaparsın Şekerim"de karar kıldım. Uzunca bir belgesel. Hepsini izleyemedim. Bununla beraber izlediğim kadarı bile Haldun Dormen'in tiyatro tutkusunu, yetkinliğini, Türk Tiyatrosu'na getirdiği yenilikleri, eşitlikçi yaklaşımını görebildim. Bir devre tanıklık etmek, işini tutkuyla, layığıyla, en iyisi için çabalayarak yapmanın ne olduğunu görmek için izleyin. İzleyeceğiniz dostluk, rakiplerine sahne açma cömertliği, gençlerin yolunu açmak (hem de ne açmak) karşısında neydik ne olduk diye hayıflanmamak mümkün değil. 

Bu ikinci bölüm. (Yazdığım parçaları birbirine bağlama gibi bir niyetim yoktu ama bir dizi, iki de belgesel tavsiye etmişim. Yukarı çık şimdi. Aç parantez. Zihni çöpe çevirmemek için, şükretmenin gücünden, hayatındaki iyilikleri listelemenin, görmenin lütfundan dem vur) 

                                                                               *

Sıra geldi varan üç'ü yazmaya. Bak yine aklımda tek düşünce kırıntısı dahi yok ama yazı bir kez şekillenmeye başladı mı, bir tavsiye daha vermeye gidiyor kendiliğinden. Bu defa müzikle ilgili olsun diyor komutayı ele alan zihin Ne de olsa kurmacabiyografiler bir edebiyat bloğu, yazmakla, kitaplarla ilgili. Müziğin anıları çağıran bir yanı olduğunu iyi biliyoruz, insanı neşelendiren, hüzünlendiren yanını. O halde sizde anısı olan bir şarkıyı açın, mümkünse eskilerden olsun, ilk gençlik yıllarından, dinleyin, kendinizi şarkının içine bırakın. İçinizden geliyorsa eşlik edin şarkıya, söyleyin, dans edin. Şarkının, anıların sizi kucaklamasına izin verin, anıları, duyguları çağırmasına ve hemen akabinde geçin boş sayfanın karşısına. Saatinizi altı, on ya da on beş dakikaya kurun. Düşünmeden, çala kalem yazın. Daldan dala atlayın. Hiç ara vermeyin. Duraksamayın. Kelimeleri birbiri ardına dizin. Dökün eteğinizdeki taşları. Bazı yazılar sadece ağırlıkları atmak için yazılır. 

Bu da üçüncü bölüm (Bir yazı alıştırması. Yazmak istediğiniz, nereden başlayacağınızı bilemediğiniz, aman yazacağım da ne olacak dediğiniz zamanlarda kerelerce kullanabilirsiniz) 


Madem akıl verdim. Ben seçmeliyim eskilerden bir şarkı, anısı olan bir şarkı. Sizde bir anı uyandırıyorsa, benzer yollardan, şarkıların içinden geçmişsek eğer bir selam vermeyi unutmayın. (İçinizden geliyorsa elbette)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder