7 Mart 2023 Salı

Bizi ne iyileştirir?

Hollywood filmlerinde gerilimin zirveye taşındığı anlar vardır bilirsiniz. Süper kahramanımız yine bir gün insanlığı kurtarırken, patlamaya saniyeler kala mavi düğme mi kırmızı mı sorunsalını çözer ve insanlık rahat bir nefes alır. Bir sonraki sefere kadar. Malûm insana hiç rahat yoktur kendisinden. (Bu da hakkında yazdığım pek hoş bir kitaptır aynı zamanda. Gözden kaçtıysa şuradan okunabilir yazı). Süper kahramanın yanlış düğmeye bastığı vaki değil ama ben bastım. Bu bir film olsaydı gerilimi askıya almak için yeni bir sekansa geçerdim. Veyahut kapı çalardı, telefon çalardı ama böyle ucuz Hollywood numaralarına girmeyeceğim elbette. Yerim dar bir kere, yazının olanakları görsel sanatlara göre daha sınırlı. Yazının olanakları demişken kızım geçen gün yazdığı kompozisyonu göstermek istedi bana. Sen yazarsın ya, belki okumak istersin, dedi. Okudum. Ufak tefek imla hataları, kelime tekrarları vardı ama düzayak bir teknik değildi kesinlikle. Kompozisyon savaşın kötülükleri hakkında idi. Bunu didaktik bir şekilde anlatmak yerine örnek bir olayla, yıkılan hayatları, hayal kırıklıklarını gösteriyordu. Muazzam bir kutlamanın, mutlu bir ânın hemen içinde başlayan anlatı iki kahramanın ağzından sırayla anlatılıyor, kayıpla devam ediyor, zaman atlamasıyla kaybedilen ve telafi edilemeyen bir sevgiye bakıyordu. Aferin kızıma dedim içimden. Dışımdan diyemedim çünkü babasıyla kedili, bebekli, komikli videolara dalmıştı. Kaldı.
Yarım kalan tek şey bu değil. Düğmeler diyordum. Bloğumu wordpresse taşıma esnasında bloğu içe aktar, dışa aktar diye iki seçenek çıktı. Emin olamadım ikisini birden seçtim. Bloğum hop diye havalandı wordpresse yerleşti, blogspotta da ikiye katlandı. O günden beri ara ara, elim değdikçe mükerrer yazıları siliyorum. Hâlâ silinecek, 140 civarı yazı var. Az kaldı, bitecek. 
Az kaldı, bu fazlasıyla uzun sürmüş sultanlık da bitecek. Ötekileştirdiği kim varsa, aynı çatı altında, cumhuriyetin 100. yılında indireceğiz tek adamı, çok kişi olacağız, bütün başkanlara "hayır" diyecek, yeniden parlamenter sisteme döneceğiz. Yeri gelmişken Hüsnü'cüğüm Arkan'ımı da dinleyelim. 




(Hüsnü Arkan'ın yalnızca müzisyen olmayıp romanlar da yazdığını biliyor musunuz?)

Roman demişken dün Timaş Genç'ten yeni kitaplarım geldi. İçinden okumak bizi iyileştirecek notu da çıktı. Bir iyimserlik, bir hoşnutluk yayıldı bünyeme. Gece yarısına doğru yerleştim yatağa, yığının içinden ilk kitaba başladım. Kayahan Demir'den "Pera Palas'ta Onbir Gece"
Pera Palas gibi sembol bir mekânın anlatının merkezinde olmasını, kent ve kentlilik bilincine de hizmet etmesi açısından anlamlı buldum. Agatha Cristie'nin roman kahramanı olması, birinci tekil ağızdan hikâyesini anlatması hoşuma gitti. Dil keyifli. Merak uyandırıcı. Vaadini yerine getirecek bir roman gibi duruyor. Başlangıç olarak benden kesinlikle geçer not aldı. Bitirmeden kitap tavsiye etmek belki yersiz ama paylaşmak istedim. 
Okumanın güç olduğu zamanlar var. Yine onlardan birinin içindeyiz. Çocuk ve gençlik romanları bu odaklanamama meselesini aşmamda daima yardımcı oluyor. Çocuk kitaplarından öğreneceğimiz çok şey var aslında hem okur hem de yazar olarak. Okur olarak iyiliğe, umuda, dayanışmaya inancımı arttırıyor, yazar olarak da "olay örgüsünü ihmal etme kızım!" diyor. İçimde bir yerlerde roman, mümkünse çocuk ya da gençlik romanı yazma isteği var, eylemi olmasa da. Uzun yazmaktan imtina eden yanımla uzlaşmam gerek bunun için. Ve kafamı toplamam. Ve bir çalışma planı bulmam, yazmaya koyulmam. Şu an o dönem değil, farkındayım ama günün birinde yazarım belki. 

Bu yılın muradı arasına girer mi emin değilim. Bu yıldan en belirgin muradım her hafta bir arkadaşımla buluşmak, sohbet etmekti. Akşam epeydir görüşmediğim bir arkadaşımla buluşacağım. Fincana kahveler koyup boşaltacağız çünkü insan insanı iyileştirir. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder