(İlkbahar kapıda. Bu fotoğrafı gelmekte olanın müjdesi niyetine paylaştım.)
Güne her zamanki gibi başladım. Sani sabaha karşı gelip nazikçe dürttü. Beni yataktan kaldırmak için nazikçe ayak parmaklarıma dişlerini geçirdi. Ayağımı yorganın içine çekip sola döndüm. Kızımı gördüm. Ne zaman geldiğini düşünmeden yeniden gözlerimi kapadım ve biraz daha uyumaya çalıştım.
Önce kızımın telefonunun alarmı çaldı. On dakika sonra benimki. Kalkınca telefonunun şarja takılı komodinin üzerinde yattığını gördüm. Sabaha karşı uykusu bölünüp spontane gelmemiş belli. Eni konu hesaplı kitaplı. İki yaşında verdiğim uyku eğitimi neredesin?
Canlı yoga dersi teknik bir arıza nedeniyle on beş, yirmi dakika geç başladı. Görüntü bulanık, ses pek bir derindendi. Benim de işe on beş dakika daha erken gelmem gerekince, yarıda bırakıp çıktım. Derse içeri alınmayı beklerken koltuğun üzerinde dün akşam bey kişisinin kadınlar günü olduğu için katlayacağını beyan ettiği ama pek de elini sürmediği belli olan çamaşırlara giriştim. Giriştim de ne demekse artık. Kedi bahçede. Seslendim. Gelmedi. Çıkınca da bulamadım, göremedim. Kim bilir hangi böceğin peşinde koşturuyordu?
*
Sürekli yazmak istiyorum. Canım o kadar sıkkın, o kadar ağlamaklıyım ki, ancak yazarsam hafiflerim sanıyorum. Öyle de olmuyor. Buraya yalnızca günlerimi nasıl geçirdiğimi yazabiliyorum. Her ne işe yarayacaksa. Kadınlar Günü vesilesiyle meslek örgütüm için iki, üç yazı yazmam gerekti. Çadır kentlere gönderilip elden dağıtılacak iç çamaşır ve kadın pedi paketlerinin üzerine yapıştırılan sıcak, samimi sözler, hepimizden bir selam, en nihayetinde. Umarım bir tebessüme yol açabilmişimdir, ya da dayanışma, güven hissine. Bir normalleşme lafıdır, gidiyor. Her şeyini kaybeden biri ne zaman normale döner? 99 depreminden sonraki yaz, sonraki yaz (kaç yıl sürdü sahi?) yazlığa giderken prefabrik konutların önünden geçtik. Minibüste bir durak ismiydi yıllar boyu. Sabahtan beri buruğum, canım sıkkın, ağlamaklı. Neyim var bilmiyorum. Belki yayına hazırlanan deprem sayısının röportajlarını okuduğumdan bilmiyorum. Hiçbir işe yaramıyorum hissi ne boğucu. Buradayım ve hiçbir işe yaramıyorum hissi ne yakıcı. Sahi bir işe yaramak için ne yapmak lazım? Ne kadar vermek? Neler yapmak?
*
Dün oda bölgemizde çalışan gönüllü kadın diş hekimleriyle aynı Kadınlar Günü mesajını okuduk ve sosyal medya hesaplarımızda paylaştık. (Söz konusu metin: Depremin üzerinden bir ay geçti. Normal hayatın içinde bile yükü ağır olan kadınlar, çok daha dar alanlarda, yetersiz koşullarda hayatta kalmaya, bakım vermeye, sağlıklarını korumaya çalışıyor. Barınma, beslenme, hijyen gibi temel ihtiyaçlara erişim hâlâ güç, hâlâ yetersiz. Bir kez daha ekonomik krizlerden, doğal afetlerden, savaşlardan, göçlerden en çok etkilenen kesimin kadınlar ve çocuklar olduğunu görüyoruz. Hem acılıyız, hem de umutlu. Türkiye'nin dört bir yanından kadınlar, depremden etkilenen kız kardeşlerinin yaralarını sarmak için, hayatı yeniden kurmak için el ele veriyor. Çanakkale Diş Hekimleri Odası Kadın Diş Hekimleri Komisyonu olarak depremden kaçarak kentimize gelen kız kardeşlerimizin yanında olduğumuzu, ihtiyaçlarının takipçisi olacağımızı hatırlatıyor; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü umut ve dayanışmayla kutluyoruz.)
Metni açtım. Telefonu karşıma koydum ve kayda geçtim. Bir kez çektim ve paylaştım. Videoyu izlerken dişlerimi sıkmaya bağlı, çene yüz bölgemde gelişen değişimleri net olarak gördüm. Çenem köşeleşmiş, sivrileşmiş, yüz kaslarım gergin, dudak köşelerim eşit çekilmiyor. İmdat! Minnoş minnoş yaşamak, kendi küçük hayatlarımızla meşgul olacağımız, sıkıcı hayatlar sürmek neden bu kadar zor? Tanpınar neden hâlâ haklı? "Bu ülke evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor," sözünü kastediyorum, anladınız. Bu ülke duygusal olarak ihmal eden, suistimal eden ebeveynler gibi davranıyor dersem çok abartmış sayılmam herhalde. O yüzden hiçbir sohbetin, hiçbir güzel geçirilen ânın etkisi kalıcı olmuyor. Duygusal olarak dengede kalmak, ip üstünde yürüyen akrobatın işinden zor kimi zaman. Gelecek cumartesiyi boş bıraktım o yüzden kendime. Kısa bir mola vermek ve biraz topraklanmak, gevşemek, rahatlamak için. Ne yapacağım şimdilik belirsiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder