10 Mart 2023 Cuma

Katil kim?

Çalışma odasındayım. Dişlerimi sıkmamak için yeni bir yol deneyeyim, uyku öncesi biraz gevşeyeyim, hafif alkollü bir meyve suyu içeyim, dedim. O andan itibaren buzdolabının kapağını her açışımda heyecanlanan Sani ile kovalamaca başladı. Burnunu bardağımın içine sokmak istiyor, tadına bakmak istiyor, ben bilgisayarda bir şeyler yaparken canı pencereden dışarı bakmak, bunun için klavyenin üzerinden yürümek istiyor. İstiyor da istiyor. İtirazım yok. Akşamları beni apartmanın bahçesinde karşılaması, henüz evden çıktığı halde "Annem gelmiş, annem gelmiş" edasıyla koşarak yanıma gelmesi yeter. Ama her içeceğimi de onunla paylaşmak istemiyorum. (Edit: içeceğimi yuvarladım gitti, kavga bitti) 

Masaya "Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü" için istenen bilgilerimi yazmak için oturmuştum. Sonra auzefte bahar döneminin başladığı aklıma geldi. Hadi dedim, bu son dönemin, bu defa son dakikaya bırakma, bir bak bakalım derslere, dedim. Erken Çocukluk Eğitiminde Montessori Yaklaşımı dersinin ilk videosunu açtım. Kısa anlatım videosunu sıkılarak izledim. Ünite notlarına atlaya atlaya göz gezdirdim. Lisans yerine önlisans seçtiğim için çok mutluyum. Hevesim çok önce kaçtı ama başladığım için de bitiriyorum bir şekilde. Kalmış şurada bir dönem, dört ders. Ben altı yıl boyunca Marmara Diş Hekimliği'nin her türlü mobbingine, yıldırmasına maruz kalmışım, bunu mu bitiremeyeceğim! Adı heves mi, kendini bilmezlik mi emin değilim. Bazen zihnimin bir projeden diğerine daldan dala atlayan maymun misali geçtiğini görüyorum. Anlık haz maymunu iş başında. Bugünden kısa bir kesit: İnstagram'da dolanırken Balkanlarda bir yazar evinde burslu konaklama imkânı gördüm. Goethe Enstitü'nin kayıt sayfasına kadar gittim. Goethe deyince, Almanya'ya yerleşme planı yapan bir diş hekimi arkadaşım aklıma geldi. Bey kişisi de tanıdığından ona bahsettiğim zaman bana "Sen de Almanca öğrensene gidersiniz," dediği aklıma geldi. Arama motoruna tıkladım. Online Almanca Goethe yazdım. Önüme çıkan ilk sayfaya tıkladım. Kayıt hakkında bilgi almak için istenenleri de yazdım. Sponsorlu mu yazıyordu orada, ne dil okuluymuş, aman neyse... Akşamına arandım tabi. Hattın ucundaki kadın kendini tanıttı, ben de Goethe Enstitüsü yazmıştım, gogılda ücretli öne geçmişsiniz, yanlışlıkla sizin sayfanıza girdim, dedim, olan buydu çünkü. Karşımdaki nedense çok incindi. Lütfen bir yanlışı düzeltelim, biz çok iyi bir kurumuz, binlerce öğrencimiz var, size bir bayan olarak bu üslubu hiç yakıştıramadım, dedi. Ücret karşılığı meslektaşlarının önüne geçmek, bir başka kurum ismiyle aratma yaparken onun dahi önüne geçmek açıkça reklama girer baaa-yan demedim. Dil okulu değil, sağlık kuruluşu olsaydınız, meslek örgütünüz disiplin soruşturması açar, bu eylemin karşılığında para cezası öderdiniz de demedim. Sandığım kurum olmadığınızı söylemememin kadın olmamla ne ilgisi var da demedim. Teşekkür ettim, kapattım. Kadın ardımdan muhtemelen sövdü. Kurumları temsil eden, müşterilerle (bizim için hasta elbette) ilk teması, iletişimi sağlayan, telefonda konuşan kimselerin yaklaşımı önemli. Karşısındakinin söylediklerini kişisel olarak almamayı bilmeli, çağrıyı gerektiği yerde kibarca sonlandırabilmeli. Kıssadan hisse. 

Bugün lise whatsapp grubuna bir halı yıkamacıyla müşterisi arasında geçen telefon konuşması kaydı geldi. Adam, müşteri leb demeden leblebiyi anladı, gerekli açıklamayı yaptı ama konu sündü, sündü, sündü. Telafisi olmayan tek şey, zaman. Bu saçma, gereksiz zaman israfları, yaşamımızın sonuna eklenmeyeceğine göre, mümkün mertebe bir yere varılamayan konuşmalardan, konuşmacılardan uzak durmak lazım. 

                                                                      *

Akşam üstü kızımla konuşurken geçen gün okuduğum kompozisyonuyla ilgili yorumlarımı söyleme fırsatım oldu. Savaşın kötülüğünü, bakın işte savaş ne kadar da kötüdür didaktizmiyle anlatmak yerine hikâyeleştirme çabasını, iki farklı anlatıcı ve zamanda ileriye sıçrama şeklinde anlatım fikrini benimsemesini beğendiğimi söyledim. Hikâyeyi ortasından anlatmaya başladım, dedi. Alnından öpmedim tabi, izin vermez ama epey gururlandım. "Evet," dedim. "İn medias res". Hikâyeler ortasından başların ne anlama geldiğini açıkladım. Şimdiye değin yazdıkları içinde en çok beğendiği yazının bu olduğunu, en çok zamanı buna ayırdığını söyledi. Bu konuda da haklıydı. Yazmak, yazarak gelişir çünkü. Zeynep Cemali Öykü Yarışması'na özenmesini, yazmasını, kendisini sınamasını çok istiyorum doğrusu ama müdahale etmiyorum elbette. İçinden gelmeli. Tabi haberdar da olmalı. Sınıfta yazılanların konuşulduğu, yaratıcılığa alan tanındığı ortamlar hazırlanmalı, Türkçe öğretmenleri aracılığıyla. Bizim okullarda olan ise, kitap listeleri vermek, oradan soru soracağım diyerek okumayı zorunlu kılmak, okuma keyfini bir ders, sınanma aracına çevirmek. Okuma hazzının böyle verilemeyeceğini okullar da bugüne değin öğrenmiş olmalıydı. Kitaptan bölümleri birlikte okumak, sınıf içinde tartışmak, hakkında konuşmak, yazarı tanıtmak, ilginç bilgileri öne çıkarmak, onlarca yol varken denenecek, hâlâ kitaptan soru soracağım ısrarı çok anlamsız. Kitap okumayı sürdürmemizin en önemli sebeplerinden birisi merak. Okumayı en sevmeyen çocuk bile ilgisini çeken, bir sonraki sayfada ne olacağını merak ettiği bir kitap bulduğunda okuyacaktır. Neticede takip ettiği şey, ilgisini çeken hikâye. Kitap okumayı sevmeyen çocuk olabilir ama eğlenceli, komik, akıcı, merak uyandıran bir hikâyeye sırtını çevirecek çocuk var mıdır acaba? İş, kitapların da bir hikâye sunduğunu gösterebilmek, izlediği filmler, çizgi filmler, oynadığı oyunlarda olduğu gibi. Polisiye doğru bir tür olabilir örneğin. 

                                                                  *



Kâğıda gelen zam, en çok kitaplarda kendini belli ediyor, bir de çok af edersin tuvalet kâğıdında. İkisinden de vazgeçecek değiliz. Ama storytel gibi uygulamalar da fena halde göz kırparken kızım da demez mi, "Anne ekitap uygulamaları çok kitap satın alanlar için daha ucuz aslında." Çocuk haklı ama hâlâ kararsızım. Kitap satın alma hızım da okuma hızım da yavaşladı zira. Evde okunmayı bekleyenler varken yenilerine de, daha az gidiyor elim. Bu ara en çok okuyabildiğim, en rahat okuyabildiğim çocuk kitapları. Baş ucumda güzel bir yığın var. Şimdi bu yazıyı burada bırakıp Pera Palas'ta Onbir Gece'yle buluşacağım örneğin. Çocuklar için sıkı bir polisiye. Kahramanı Agatha Christie'nin kendisi olunca, içinde polisiye yazmak üzerine de tatlı notlar var. Kadim sorunun yanıtını arıyoruz hep beraber. Katil kim? Bayan Christie okuru şaşırtmak için önden numaralarını çekip biri kendi olmak üzere muğlak, muallak sahnelerle birkaç hedef gösterdi. Yanıltmaya çalıştığı kesin. Bakalım dedektiflerden önce katili bulabilecek miyim? En iyisi sözümü balla kesip romanla buluşmak. Daha alacak çok yol var. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder