15 Mart 2023 Çarşamba

Günün izi:1

11 Mart 

Açıkladım

Bloğu açtığım günden beri hedefim, her ay 8 ileti yayımlamak. Ne eksik ne fazla. Bunun gerçekçi ve sürdürülebilir bir hedef olduğunu düşündüğüm için uyguladım. İlk anların yazma coşkusuyla bloğu doldurup hevesim, motivasyonum düştüğünde günlerce, haftalarca ara vermeyeyim, kendime koyduğum bir hedef, verdiğim bir söz olmadığı için yazmayı bırakmayı düşünmeyeyim diye aldığım bir prensip kararıydı. Aradan geçen bunca süre (kasım 2013'ten beri) bana haklılığımı gösteriyor. Bunun iyi yanları var. Muhakkak o sözü tutmak için ama orijinal uzun bir yazı, ama bir alıntı hiç olmadı bir Youtube videosu koydum ve paylaştım. Alışkanlıklar, pratik yaparak oturuyor neticede. Geldiğim nokta, yazmakla iyi kötü, hemen her gün ilişki kuruyorum. Yazı masasına oturuyorum. Kötü yanı kimi zaman yazılar sağanak gibi geldiğinde, hâlâ yazmak isterken yerim kalmıyor. O yüzden ayın kalanında, bahsetmek istediğim her şeyi buraya günlük notlar halinde yazacağım ve toplu olarak paylaşacağım. Bu yöntem hoşuma giderse, devamını getiririm. Hem avantajları da var. Paylaşmak istediğim ama uzatamayacağım kimi düşünceleri, okuduklarım, izlediklerim, gördüklerim hakkındaki kimi notları kısa kısa da olsa aktarma fırsatı bulurum. 

12 Mart 

Okudum

Hafta sonum iki arkadaş kitabıyla geçti. İşte ilki hakkındaki yorumum:



Tuhaf Şeyler Oluyor 

Notabene Yayınları'ndan çıkan, Yetgül Karaçelik'in yazdığı Ege Karadayı'nın resimlediği "Tuhaf Şeyler Oluyor" 4 yaş üstü okura iki kardeş üzerinden birbirini tanımaya, anlamaya, önyargıları kırmaya dair eğlenceli bir hikaye sunuyor. Erim, arkadaşı Görkem ile buluşmaya giderken annesinin zorla peşine taktığı küçük kardeşi Tuna’nın varlığından memnun değil. Onu yıldırmak ve kaçırmak üzere kafa kafaya verseler de, planları ters tepiyor. Tabiri caizse ava giden avlanıyor. Hikayenin başından sonuna kadar başı dik, yüzünden gülümsemesi eksik olmayan Tuna, bize cesaretin yalnızca bir şeylerden korkmamak değil aynı zamanda her koşulda kendin kalabilmek olduğunu da gösteriyor. Yetgül'e dair en canlı hatıram "yor dilinden kurtul Tuğba, oluş diline geç" nasihati olsa gerek. Haliyle salık verdiğini yapmış kendi metninde. Sinema televizyoncu olduğu anlatmayıp göstermesinden belli. Tekrarlayan sahnelerle çocuk okurda bir ritim yakalıyor. Hikayenin sonunda kazanan en küçük ve zayıf olan. Bu da çocukların en sevdiği şey neticede. 

Diğeri Filiz Gündoğan'ın yazdığı Başıma Gelen En İyi Şey

Onu da sonra yazarım. 

13 Mart

İzledim

Faraway 



Netflix'te yayında olan film, Türkiye'den Almanya'ya yerleşmiş bir ailenin etrafında dönüyor. Sonradan Hırvatistan'da bir adada olduğunu öğrendiğimiz taş evin içinden bir kadın görüyoruz. Bize her şeyi baştan anlatacağını vaat ediyor. Almanya'da bir evde buluyoruz kendimizi. Hemen cenaze arifesinde. Yaşlı komşu, kahramanımıza, Hırvat annesinin kendisine doğduğu adadan aldığı evin tapusunu ve Hırvatça yazdığı günlüğünü teslim ediyor. Annenin vasiyeti Katolik merasimle defnedilmek. Haliyle konuşma yapmak kızına düşüyor. O ise bu görevi kocasına devrediyor. Gel gör ki, kocanın aklı o sıra beş karış havada, kalbi mutfakta yeni işe başlayan Alman çıtır için hızlı hızlı çarpmakta olduğundan töreni de, konuşmayı da unutuyor. Öfkeyle kendisini kocasının restoranında bulan kadın onları kafa kafaya vermiş çalışırken ve gülüşürken görünce arabaya atlıyor ve yeni evini bulmak üzere yola çıkıyor. Çünkü bu, uzunca süredir kendisinden esirgenmiş, içten bir kahkaha, yaşam dolu, canlılık dolu. Her kaçış hikâyesinde olduğu gibi sonunda kendisine varıyor. Romantik komedi unsurları, nefis manzaralar eşliğinde anlatılan hikâye dört dilli. Almanca, Türkçe (çok az), İngilizce ve Hırvatça. 

14 Mart

Başladım 

Çigong 

Meryem, Cem Şen eğitimlerinde çigong yaptıklarını söylemiş, basit, tüm vücuda etki eden, meridyenleri harekete geçiren bir seri olduğunu, günlük pratiğine eklediğinde kendisini çok daha stabil, merkezde hissettiğini söylemişti. Dün bir öfke seli üzerimden geçip kumlarını bıraktığında aklıma geldi. Vardır bir yerlerde dur bir bakayım, dedim ve Youtube'ta Tarık Tekkan'ın 100 günlük açıklamalı, uygulamalı videolarını buldum. Ve denedim. Altı hareket. Ağaç pozu beni zorladı. Onun dışında yapılabilir. Yaşlılar ve fiziksel engelliler için oturarak yapılan versiyonu da var. 15 uygulama, her biri 6 gün olmak üzere erişime açık. Şifa niyetine bir adım attım. Bakalım gerisini getirebilecek miyim?

15 Mart 

Çektim

Bir melek kartı. Hem de Athena. Pallas Athena. 

Yunan mitolojisinin en garip doğum hikâyelerinde biri Zeus ve Metis'in kızı, akıl, sanat, strateji, barış ve savaşın tanrıçası Athena'ya ait olandır. Zeus, zeki ve bilge karısı Metis'ten ve ondan doğacak çocukların kendi iktidarını sarmasından korkar ve karısını yutar. Bu sırada Metis, çoktan Athena'ya hamile kalmıştır. Zeus'un kafasında bir şişlik belirir, gün geçtikçe de büyür. Çektiği şiddetli baş ağrılarına dayanamayan Zeus, Ateş tanrısı Hephaistos'tan en güçlü balyozuyla kafasına vurmasını ister. Hephaistos'un içinden miğferi ve zırhıyla Athena belirir ve "Ben Pallas Athena. Diğer tanrılardan saygı bekliyorum," der. 

Buna mitolojik bir hikâye diyerek geçmek mümkün değil. Zira erkekler kadınları yutmaya devam ediyor. Onları susturmaya, sindirmeye devam ediyor. Onların başarısını görmezden gelmeye, istisna olarak görmeye devam ediyor. Bilimin, sanatın, edebiyatın yanlı tarihini yazmaya devam ediyor. Hâl böyleyken kadının (çoğu zaman) ona tanınan özel alandan çıkması, aklıyla, yapıtlarıyla yer almaya cüret etmesi, kendisini o aklın yaratıcısı erkek zihninin içerisinden doğurarak ve farkına varmadan oradan gelecek onayı, saygıyı bekleyerek gerçekleşiyor. Bu erkeği otoriter kılıp kadınlara yönelik tacizin, mobbingin, ayrımcılığın önünü açıyor. Kadının susturulması, kendisini güçsüz, anlaşılamamış, hissederek eylemsiz kalması, dona yazması da bir cinayet değil midir? 

Çektiğim kart öfkeyle ilgiliydi. Öfkeyi iyileştirmekle ilgili. Öfkeyi sel olup kusmadan ona kulak verebilmek, onun yakıcılığından korunup iletmeye çalıştığı mesaja ses verebilmek büyük ölçüde anlaşılmak, duyulmak ile ilgili. Bu karta hamilik edenin Athena olması bunları çağrıştırdı. İçimdeki kızgınlık hem arttı hem de farklı bir yerden bakmamla yatıştı. Beni yatıştıran, içime dinginlik, huzur veren bir ezgiyi de çağırdı.

İkimiz birden dinleyebiliriz. 

Dinledim








2 yorum:

  1. Chi-gong'u grupla yapıyorsun değil mi sevgili Tuğba, herkes çok yaşlı mı senin grubunda da? :))) Ben ilk başladığımda sırf bu nedenle bile enerji dolmuştum, ufacık hissetmiştim kendimi.. Arada yeniden küçük hissetmeye ihtiyacımız oluyormuş!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne tatlı sınıfmış öyle :) Herkesin bedeninin izin verdiği ölçüde aynı dersi paylaşması fikrini sevdim. Benim deneyimim bu değil. Evde, kayıttan. Ne çevrim içi ne yüz yüze sınıf arkadaşım yok anlayacağın. Sürdüremedim. Bu ara herhangi bir şeye odaklanmakta çok zorlanıyorum.

      Sil