Hakkı İnanç sevdiğim
öykücülerden. Ne yazsa okurum dediklerinden. Geçtiğimiz günlerde Ateş Etme
Silahsızım’da yer alan Halının Altı öyküsünü okudum birkaç kez. İlk okumamdan
bu yana geçen okurluk ve yazarlık mesaim nedeniyle daha hakkını vererek,
yazarın yazarken harcadığı emeğe yakın bir emek vererek. Bu türden yakın
okumalar, yeniden okumalar en az öykü yazmak kadar açıyor kalemin ucunu. Bu
emeğin verdiği keyfi görünce, yaklaşan yeni yıl için kendime bir de hedef
koydum, her hafta bir öyküyü mercek altına alarak okumak, üzerine notlar almak
ve düşünmek. Belki bazı okumaların notlarını burada da paylaşırım. (yapmadı
J)
*
Hakkı İnanç bu öyküyü
bir ergen oğlanın ağzından anlatıyor. Ben anlatıcı "Ayakkabıları kapıda
göremeyince tuhaf bir hüzün kaplıyor içimi," diyerek söze giriyor.
Şimdiyle başlıyor. Yedi cümlede genel bilgi veriyor. Babanın yurt dışında
çalışmaya gitmesini, başka bir kadın için evi terk etmesini, bunun komşuların
da gözünün önünde cereyan etmesini, buna rağmen her ayın ikinci cumartesi eve
geldiği için annenin mış gibi yapmaya devam etmesini, annenin temizlik
takıntısını bir çırpıda anlatıyor. İkinci paragrafın başında olağan başlayan
günün içinde, çok olağanüstü bir anla karşı karşıya olduğumuzu
hissediyoruz.
Öykü, utanç duygusuyla gizlenenleri anlatıyor. Bu durumu ifade etmek için aklımıza ilk gelecek metafor “halının altına süpürmek” deyimi. İlk akla gelenin etrafında öyküyü doğurmak, ilerletmek kolay iş değil. Yazar kolaylıkla klişeye düşebilir. Hakkı İnanç bu zor görevin altından kolaylıkla kalkıyor, yalnızca mecaz anlamda değil, reel anlamda da halının altını anlatıyor. Her bir ayrıntıyı bu durumu güçlendirecek şekilde kullanıyor.
Halı tüm öykü boyunca ana taşıyıcı, metafor. Ne yandan baksan kendini belli ediyor.
Bu öykü bana şunları sordurttu:
Herkesin bildiği bir şey sır olabilir mi? Gizlenebilir mi? Bir şeyi gizlemek için ne kadar ileriye gidebilir insan?
Aynı zamanda büyük bir yükü de anlatıyor öykü. Kadın gizleyerek anlatmanın, paylaşmanın, yardımlaşmanın bütün imkânlarından da mahrum ediyor kendisini. Oğlanı da bu yüke ortak ediyor. O da aynı ağırlığın altında eziliyor. Bunu da çok ustaca, kurnazlıkla yapıyor anne. İtibarımız için kediyi kestim, bu ellerle senin için elma doğradım, hep bir yük.
Öykü bir yandan da bu el alem ne der meselesine basarak yükseliyor ve boşuna sırtımıza yüklediğimiz yükleri, utançları anlatıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder