14 Mart 2025 Cuma

Bir günlüğü: 14 Mart

Bugün 14 Mart. Tıp Bayramı. Bizim kendi özel günümüz olduğu için ben pek Tıp Bayramı'nı üzerime alınmıyorum ama hastalarımın bir kısmı mesaj atarak ya da telefon açarak kutladı. Sağ olsunlar. 

Benim diş hekimi olmam pek bilinçli değildi. Aslında Tıp doktoru olmak istiyordum. Psikiyatri veya çocuk doktoru. İstanbul, Ankara veya İzmir dışında bir yerde okumak da istemiyordum. Bu üç ildeki tıp fakültelerini sıraladıktan sonra açıkta kalmayayım diye altına eczacılık fakültelerini sıraladım. Bizim zamanımızda sıralama sınavdan önce yapılıyordu. Dershanedeki bir öğretmenim "Tıplarla eczacılıklar arasında çok puan farkı var. Sen araya diş hekimliği de yaz," dedi. Baktım Hacettepe Diş'in puanı en yüksek. Neredeyse Gazi Tıp'a yetişecek. Ben de ikinci sıradaki Marmara'yı yazdım. İngilizce eğitime başladığı için ikinci sıradaydı o zaman. Ve 13. terchimle Marmara'ya yerleştim. Kayıt olurken kaçıncı sınıf diye sordu öğrenci işleri. Birinci sınıf, dedim. Olmaz dil sınavı var, hazırlık yazalım, dedi. Ben geçerim o sınavı dedim ama sözlü beyanımla elbette İngilizce seviyemi ispat edemedim. Neyse girdim ben sınava. Hazırlığı da atladım. Ev Kozyatağı'nda, fakülte Nişantaşı'nda. Dersler 8.15'te başlıyor. Liseden beter. Sabah 7.15 vapuruna binersem yetişebiliyorum ancak. Manüpilasyon diye bir ders var. Allahın her günü. Dilim döndü söyledim liseden arkadaşıma. Epilasyonla ilgisi var mı dedi, güldü. Kısmen var. Etrafınızdaki kel dişçilerin saçları ahanda o derste dökülmeye başladı. Yemin edebilirim ama ispatlayamam. Bize bir liste verdiler. Artikülatör, angılduva, spatül, fantom çene, oku oku bitmiyor. Uzaylı gibi bakıyoruz listeye. Nişantaşı'ndaki diş depoları pahalıymış. Taksim'e gidelim dendi. Gittik. Herkes okul çıkışı bara gider, biz elimizde liste. Mum, alçı, ispirto almaya çıkıyoruz Taksim'e. Elimizde portbagler. Ayakkabılarımızda alçı tozları. Tesisatçıdan farkımız yok. Kalıp kalıp Hacışakir sabun alıp yontuyoruz aylarca. Beğendirmek mümkün değil. Kökün apeksi distal eğimli olacak, diyor, cilasını beğenmiyor. Sürekli telafiye. Sınıfçak dökülüyoruz. Ne yapsak yaranamıyoruz. Hele bir hocamız var. Kadın çok iyi bir diş hekimi. Çok iyi ders anlatıyor. Mezuniyet sonrası kongrelerde sunduğu sunumlar şahane ama böyle psikopatlık olamaz! Mobbingin dik alasına uğruyoruz ama kelimenin anlamını bilmiyoruz o yıllarda. Başımıza bir şeyler geliyor. Hiç de hoş değil. Örneğin ben tek dersten bütünlemeye kaldım. Bu mumlar, sabunlar. Bir sabun yontuya 47 veya 50 vermenizi belirleyen şey nedir? Ben 45le tek ders sınavından da çakıp yıl tekrarladım. Birinci sınıfta. Epey de düşündüm o ara. Gır gır sesleriyle ömür geçer mi? Bıraksam mı? Babam hiç yanaşmadı bu fikrime. Bizim nesil bırakın üzülsünler diyemediği için ben tekrar sınava girmedim. Girseydim nereye yerleşirdim, nasıl bir yaşantım olurdu bilemiyorum. Örneğin bizim sınıftan babası da diş hekimi bir arkadaş birinci yılın sonunda bu işi yapamayacağına kanaat getirdi. Boğaziçi İktisat'ı bitirdi. Uzun yıllar Cenevre'de yaşadı. Bir Estonyalı'yla evlendi. Çocukları oldu. Şimdi Amerika'da. Okulu bitirseydi muhtemelen Bağdat Caddesi'nde babasıyla bir kliniği olurdu. Her seçim, diğer seçenekleri öldürüyor. 

Günün bitmesine on dakika kala yazdığım üç koca paragraf silindi. Sinirim bozulmasın, hevesim kaçmasın! Yazmaya devam! Tüm bunları ve silinen paragrafları öğle tatilinde yazmıştım. Gece yarısına otuz dakika kala bilgisayarı açıp kaldığım yerden devam ediyordum ki, tıpkı dün olduğu gibi yazdığım paragraflar buhar oldu gitti. Yazının büyüsü kaçtı. Nasıl devam edeceğim belirsizleşti. 

Diş hekimliğini sürdürme kararımdan, çalışma koşullarımdan, mesleğime bakış açımdan bahsettiğim üç koca paragraftan sonra ne yazacağım şimdi? Son beş dakikada. 

Bilgisayarımın sanırım artık değişmesi gerekiyor. Hızlı hızlı yazarken bir anda yazdığım koca bir paragrafı seçiyor, maviye boyuyor, ben kendimi kaptırmış yazmaya devam ederken, o seçili kısmı iptal edemeden hop diye yutuyor. Obur şey! 

Oysa tatlı tatlı anlatıyordum. Öğrenciliğimi, mesleği sürdürme kararlılığımı. Artık başka yazıların konusu olsun onlar. Gelin size biraz havadan sudan, bugünün nasıl geçtiğinden bahsedeyim. 

Bugün hava nefisti. Bahar geldi. Haftaya bozacakmış, bir arkadaşımın yalancısıyım. Telefonda konuşurken söyledi. Öğleden sonra bir ara dışarı çıktım. Çarşıda işlerimi hallettim. Bir hasta için geri döndüm. Ayağımı mı sürdüm nedir peşinden iki hasta daha geldi. Muhasebecim geldi. On yıl saklanacak iki poşet evrak getirdi. Aklıma araba değiştirme fikri koydu gitti. İş çıkışı pilatese gittim. Eve gelip yemek yedim. Üzerimi değiştirdim. Pilates öğretmenimle buluştum. Kordondan çarşıya kadar yürüdük ve kahve içtik. Şahane birsunum, ışıl ışıl bir camekân, rahatsız etmeyen müzik... Atmosfer de sohbet de güzeldi. Aynı yolu geri yürüdük. 



Bugün Onur Çalı severek takip ettiğim Dünlükler'de Geçmiş Zaman Çileleri'ni anmış. Değer vermiş, okumuş, değerlendirmiş. Benim tarzımın onun kısa öykü anlayışına uyduğundan dem vurmuş. Doğrudur. Onur da ben de kısa kısa yazarız. Nadiren bin kelimeleri geçer yazdıklarımız. Ben onu okumayı severim. O da benim öykülerimi sevmiş. Ne mutlu bana. Yazının tamamı için buraya 

Bugün TDB Dergi de çıktı. Oraya da meslek örgütünde kadın temsili üzerine bir yazı yazdım. Merak edenler yazıya buradan ulaşabilir. 

Yarın görüşmek üzere... 

2 yorum:

  1. Seçimler, ah o seçimler. Kimbilir belki de hakkımızda hayırlı olan böylesiydi diyeceğiz.
    Kordon dediniz de bir fotoğraf isteyebilir miyim? 71'de Sağlık Bakanlığı mensupllarının kampına gelmiştik, nerede? Komik tabii ki Sağlık Koleji'nde. Ama çok eğelenmiştik. Bizi okul otobüsüyle alıp Kepez'de sanırım, plaja götürüyorlar, sonra da geri getiriyorlardı. Her dönüşte "Şoför amca yavaş, Kordon'u dolaş diye tempo tutuyorduk babamın önderliğinde :) Lise 1 deydim ve o zamandan beri bir daha gitmedim Çanakkale'ye. Kordon'un şimdiki hali nasıldır acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Derhal efendim. Yarın bolca fotoğraf çekip paylaşscağım. Pazar yazısının konusu belli. Kordon!

      Sil