6 Mart 2025 Perşembe

Bir günlüğü: 6 Mart

Güneşli bir Çanakkale öğleden sonrasından herkese merhaba,
Güneş parlak. Muayene odası ve bekleme odası pencerelerden vuran güneş ışınlarının etkisiyle ısındıkça ısındı. İçerisi 24,6 dereceye ulaştı. Bahar geldi buralara. Geçen gün yürürken bir apartmanın bahçesinde kocaman bir bahar dalına rastladım. Küçük bir ağaç boyuna ulaşmış. Her tarafından pembe çiçekler fışkırmış.On yüz milyon baloncuk çıkaran gazozlar gibi. Yaşı tutanlar Fruko reklamını hatırlayıp gülümseyebilir. 
Dün akşam Vivet Alevi'nin ücretsiz bir çevrimiçi atölyesine katıldım. Başlık şu: "Kadınlar Hayır Demeyi, Erkekler Hayırı Duymayı Öğrense İlişkiler Nasıl Olur?". 90 dakika sürecek eğitime katılacak hayli hevesli olur diye düşündüğümden Whatsaptan link gönderildiği anda tıkladım. Kısa sürede maksimum sayı olan 100'e ulaşıldığını duyurdular nitekim. 
Vivet Alevi, Türkiye'ye şiddetsiz iletişimi getiren kişi. 2015 yılında ondan giriş eğitimi aldığımda ne yalan söyleyeyim pek de bir şey anlamamıştım. Zihnimi yargılardan, varsayımlardan, tahminlerden, hikâye yazmaktan, boşluk doldurmaktan sıyıramıyordum. O zamanlar şimdiki gibi online eğitimler, gani gani Türkçe kaynak yoktu. Kızım daha 4 yaşındaydı. Kriz anlarında daha sakin kalabilmeyi, duygularımı regüle edebilmeyi, onunla beraber kaosa sürüklenmemeyi, sakinleştirici otorite rolümü layığıyla yapmayı çok arzuluyordum. Bu tanımlar bugünkü ben'e ait. O zaman da bir şeylerin özlemi içindeydim ama tam olarak ne aradığımı ya da eksik parçanın ne olduğunu bulmakta zorlanıyordum. Şiddetsiz iletişimle çok erken bir dönemde karşılaşmama, tanışmama rağmen içinde derinleşmek, orada durmakta ısrarcı olmak şimdilerde mümkün olabildi. Arada ziyaret ettim. Her gittiğimde "evet ya bu işe yarıyor, öğrenmeye devam et," dedim. Ama dediğim gibi kısmet bugüneymiş. 
İçimde galiba çokça özlem, çokça yas var. Şu anki aklımla kızıma ebeveynlik yapabilseydim neler farklı olurdu acaba? 
Lafı döndürdüm, uzattım. Sınırlar meselesi benim için önemli bir kavram. Dolayısıyla hem şiddetsiz iletişimin abc'sini bana öğreten Vivet'i yıllar sonra yeniden görmek hem de başlığın vaadi sebebiyle tam zamanında tüm mevcudiyetimle önümde defter, kalem, duygu-ihtiyaç kartlarım ekran başındaydım. Şiddetsiz iletişim eğitimleri daha çok pratik ağırlıklı oluyor. Bir konuyu kucağınıza atıyorlar ve hadi bakalım odalara diyerek sizi ikili, üçlü odalara gönderiyorlar. Orada o konu hakkında hissettiklerini, düşündüklerini, fark ettiklerini dile getiriyor ve karşı tarafın anlattıklarını can kulağıyla dinliyorsun. Ve büyük grupta birkaç kişi deneyimini, keşfettiklerini aktarıyor. Yeni birkaç soru, hop yine odalara... Dolayısıyla eğitmen anlatsın ben sayfalar dolusu notlar alayım türünden buluşmalar olmuyor. Dünde hayır demek ve hayırı duymak üzerine düşündük. İyi geldi. Atölye sona erdiğinde kızım yanıma geldi. Uzun uzun konuştuk. Çamaşır asmam gerekince kalktım. "Gel," dedim, "yanımda ol, anlatmaya devam et." Geldi, yatağa uzandı. Onu rahatsız eden konuda konuştuk. Aslında onun da bir Hayır'ı vardı, duyuramadığı. Biraz tercüme ettim bu Hayır'ın arkasında neler olduğuna dair tahminlerde bulundum. Akıl verdiğimi düşünmedi. Sohbet karşılıklı bağlar içinde sürdü Bu bağlantı kurulduğunda hayat gerçekten çok şahane oluyor. Her zaman kolayca kurmuyoruz bu bağı. Bazen benim sabrım, şefkatim yetmiyor, bazen onun duvarları sesimi, soluğumu içeri almıyor. Geçen hafta bayağı bayağı benden nefret ettiğinden emindim örneğin, o da kim bilir nelerden... Şefkat ve empatinin tam tersi bir tepe noktasından buraya geldiğimiz için içim gerçekten şükranla dolu. Çünkü bu hayatta kızımdan daha çok önem verdiğim, sevdiğim kimse yok. 
Kızım bebekken, 0-5 yaş arası diye belirginleştirebilirim, bayağı ona odaklı yaşadım. Seçimlerimi ona göre belirledim. "Ben çocuğu çanta gibi yanımda taşımayacağım," derdim. Onun ihtiyaçlarını, rutinlerini öncelerdim. Çok oyun oynadım örneğin, çok el işi yaptım onunla, çok etkinlik, çok gezme. Anne kız akşamlarımız vardı mesela. Haftada bir pazartesi akşamları onunla dışarı çıkardık, bir tür randevu. Haftanın altı günü yoğun bir tempoda çalışmak ve bir evladı büyütmek beni başkalarıyla sosyal bağlar kurmak konusunda kısıtlıyordu. Seçimler yapmaya çalışıyordum. Her yere gitmem mümkün değildi. Gittiğime değecek şeyleri seçmeye çalışıyordum. Bir tür alan belirleme, sınır koyma, evet deme, hayır deme durumları... Yıllar sonra kızım biraz büyüdükten sonra liseden sonra ilk kez 25. yıl buluşmasında karşılaştığım bir kadın arkadaşım bana ortak bir arkadaşımın "Tuğba kızıyla meşgul, onunla çok ilgileniyor" dediğini söylediğinde bağlamından koparılmış bu söz bana fazlaca bir şey anlatmadı. Ama çocuklar büyümeye devam ediyor ve ebeveynler olarak kendimizi zorlu durumlarda buluyoruz. Çevremden kızımla ilgili övgü dolu sözler duyuyorum. Sohbete iştirak ediyor örneğin. Şimdi uzun uzun saymak istemediğim başka şeyler. Karşımdaki annenin yerimde olmak istediğine dair bir sinyal aldığımda işte o günkü konuşmayı hatırlıyorum. Zamanında verdiğim emeğin karşılığını aldığımı fark ediyorum o anlarda. Böbürlenmek için yazmıyorum bunları. Hâlâ kızımın bazı Hayır'larını duymakta zorlanıyorum. Bazen çuvallıyorum. Eskisi gibi pişmanlıkla dövmüyorum kendimi. Çünkü biliyorum ki gitmek istediğim yön güzel. Bu konuda öğrenmeye, değişmeye açığım. Eh bu da az şey değil!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder